Yunus Emre 700 yıl evvelinden bugüne açılan ulu bir kapı. O Anadolu'dur ve bütün Anadolu'nun her yerinde doğmuş gibidir. Öyle ki ağaçları, çiçekleri, başaklarıyla, canlı cansız bütün varlıklarıyla bütün bir Yaratış evrensel bir koro halinde O'nun şiirinde dile gelir. O'nun saf kelamı, her zaman ve her nesil için geçerli hakikatleri dile getiren arı duru kelamı, anne sütü gibi insan ruhunu beslemeye devam edecek. O her zaman ve her mevsim Türkçenin taze çiçeği oldu.
Şüphesiz Yunus'un düşünüş tarzını, her dem yeni ve farklı mantığını gösteren en şaşırtıcı ve gerçeği ters yüz eden şiirlerinden biri, “Çıktım erik dalına anda yedim üzümü” mısrasıyla başlayan şiiridir. Şiir, çeşitli şerhlere konu olmuştur. Şerhedenlerin belirttiği gibi bu şiir, hakka mazhar ve ilâhi sırları işaret eden irfani bilgilerle, duyuşlarla yüklüdür. Şiire hâkim olan mecaz ve sembollerin şerhleri Mısrî, Bursevî ve Şeyhzâde irfanını bizimle buluşturuyor. Yaklaşımı birbirinden farklı bu üç şerh Yunus Emre şiirine yeni bakış açıları sunuyor ve mana kapılarını aralıyor.