Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar

Taha Kılınç

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar Gönderileri

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar kitaplarını, Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar sözleri ve alıntılarını, Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar yazarlarını, Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İran 4, Yönetim ve Halk
Üç gün kaldığımız Tebriz'den karayoluyla Azerbaycan'a dönerken, aklımda şu cümleler dönüyordu: 1979'da İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevî'nin devrilmesine neden olan ekonomik şartlar ve halkın yaşadığı keskin mahrumiyet, bugün aynı şekilde ortaya çıkmış durumda. Şah döneminin imtiyazlı kesimlerinin yerini, bugün İslâm Cumhuriyeti'nin imtiyazlı elitleri almış. Sıradan İran halkı ise, her dönemin kaybedeni.
İran 3, Şii İdaresinde İran
Tebriz sokaklarındaki seyyar dolar satıcılarını gözlemlerken, kapalı çarşıdaki esnafın sinek avlayan dükkânlarını izlerken, oturduğumuz bir nargilecide ('galyan' diyorlar İranlılar) "Az kaldı, Amerika daha da üstümüze gelecek” diyen yaşlı amcayı dinlerken, hep aynı şeyi düşündüm: İran, sadece dış dünyanın baskısıyla değil, aynı zamanda kötü yönetimle ve yolsuzluklarla da boğuşuyor. Ülkedeki varlıkları halkla paylaşmak ve sosyal refahı artırmak yerine, ülke dışında sürdürülen savaşları finanse etmekte kullanmayı daha kârlı gören İran devlet aklı, içeride ve dışarıda sıkıştıkça dinî semboller, lider kül- tü (camilerde bile Humeynî ve Hamaney portreleri gördük sıklıkla) ve Şiîliğin törensel ritüellerini kitlelere pompalayarak 'millî duruş' oluşturmaya çalışırken, artık mızrağın çuvala sığmadığı bir evreye çoktan girilmiş görünüyor. Tebriz'in bana verdiği mesaj şu oldu: İran, içeriden bir patlamaya doğru ilerliyor. İran devlet aklı ise, politik söylemler, hamaset ve milliyetçilikle bunu bastırmaya çalışıyor. Bu yolun, selamete çıkmayacağı aşikâr.
Reklam
İran 2
ABD'nin İran'a yönelik en kapsamlı yaptırımları resmen başlatacağı 4 Kasım'dan [2018] birkaç gün evvel Tebriz çarşılarında dolaşmak, esnafın nabzını tutmak, yerli halkla sohbet etmek, en az Erdebil'deki tarih muhasebesi kadar öğreticiydi benim için. "Amerika ile kavga etmek istemiyoruz. Biz saygı görmek ve saygın bir şekilde yaşamak istiyoruz. Ama başımızdakiler kavgayı devam ettiriyor. Neden? Daha fazla yiyebilmek için!" diyen bir Tebrizli, hem dünyanın İran'a yönelik aşağılayıcı muamelesine isyan ediyor, hem de İran'ı yönetenlere güvenini artık yitirdiğini haykırıyordu örneğin. İranlılık kimliği, duygularını tamamen dışarı vurmasına engel olsa da, yaşanan ikilem ve çaresizlik, bu sözlerden açık-seçik belliydi.
Sayfa 97-98Kitabı okudu
İran 1, Yavuz'un Selamını Söyle :)
İran'ın Şiîleşmesi, Osmanlı-Safevî mücadelesi, vaktiyle Sünnîliğin merkez noktalarından biri olan bir coğrafyanın zaman içindeki dönüşümü, günümüzde İran devlet aklının Şiîlik ve yas gelenekleri çerçevesinde halka kazandırdığı millî ortak payda vb. üzerinde tefekkür etmek için, herhalde bundan daha uygun bir sahne ve dekor da bulunamazdı. Külliye içinde uzunca kalarak bunu yapmaya çalıştım, Şah İsmail'in mezarının önünde çekilmiş fotoğraflarımı gören arkadaşların "Yavuz'un selamını söyle" latifeleri eşliğinde...
Kıbrıs Sorunumuz
İngilizler, Rumlara karşı Türklerin de silahlanmasına göz yumdu ki, adada gerilim hep sürsün. Kıbrıs meselesinin şu veya bu şekilde çözülmesine İngilizler hiçbir şekilde razı olmazlar. Kalıcı barış, onların işine gelmez. İngilizler için Kıbrıs'taki üslerinin güvenliği ve bekası, adayla ilgili politikalarının temelini oluşturur. Kıbrıs sorununu kavrayabilmek için, bu noktayı görmek şarttır. Öbür türlü, kavgayı Türk-Yunan gerilimi zannedersiniz ve yanılırsınız.
Endülüs ve Al-i İmran 140
Vadi el Kebir ırmağının sakin sularına yansıyan Ulu Camii manzarası karşısında bütün bunları zihnimden geçirirken, birden bire yıldırım gibi bir soru gelip aklıma çakıldı: Yüzyıllar boyunca İslâm'ın ve Müslümanların hakimiyetinde kalan Kurtuba'dan, 711'den 1236'ya kadar herhalde birkaç milyon insan geçmiş olmalıydı; peki, bunların mezarları nerdeydi? Cevap can acıtıcı: Katolik Hıristiyan krallıklar, Kurtuba'nın sakinlerini sürmüşler, eserlerini büyük oranda yok etmişler, ölülerinin izlerini de ortadan kaldırmışlardı. Onca parlak bir medeniyet- ten geriye, kıyımdan ve yıkımdan kurtulabilmiş birkaç abidenin kalmış olması, akleden insanlar için gerçek bir ibretti. Geldiğim yolu geri yürürken, adına "tarih" denen terazinin kefelerinin inip kalkışını yeniden düşünmeden edemedim. Müslümanların Endülüs serüveninden alınacak sayısız başka dersler eşliğinde...
Reklam
Japonya'da Mimarî Anlayış
Sabah namazından sonra, Tokyo'nun lüks semtlerinden Shibuya'nın ara sokaklarını dolaşmaya başladık. 11 yıldır Japonya'da yaşayan mimar arkadaşım Abdurrahman Kaç'ın Japonların mimari anlayışları ve şehircilik uygulamalarıyla ilgili anlattıkları gerçekten ilginçti: Binaların yapımında, çevredeki yaşam alanlarının güneş ışığı almasının uzun süre engellenmemesi esasmış örneğin. Farklı bölgelere göre değişmekle birlikte, bir evin ya da sokağın aralıksız dört saat güneşten mahrum kalmaması gerekiyormuş. Komşusunun ışığını kesen, güneşini engelleyen binaların ruhsat alması imkânsızmış. Abdurrahman bunları anlatırken, bir yandan da Shibuya'da Japon mimari hukukuna göre inşa edilmiş, ilginç görünümlü binaları gösteriyordu bana. Sırf yandaki evlerin güneşini engellemesin diye tepesi yarıdan kesilmiş, görünüşleri farklı şekiller almış yapılar dikkat çekiyordu.
Sayfa 44 - Burda anlatılana bakıyorum bir de bizim ülkemizde bir çok güzel camiimizin silüetini bozan büyük yapıları veya gereksiz binaları aklıma getiriyorum.Gerçekten elimizdeki hazineleri mahvetmeyi çok iyi biliyoruz.Kitabı okudu
Srebrenitsa şehidlerine ve Selami Yurdan'a rahmet.
Potoçari Şehitliği'ndeki beyaz mermerden mezar taşları arasında boş gözlerle dolaşıyorum. Srebrenitsa Katliamı'nda öldürülenlerin defnedildiği bu mezarlıkta 1980 doğumlu çocuklar da var, 1911'li ihtiyarlar da. 11 Temmuz 1995 günü Srebrenitsa'yı kuşatan Sırp çetelerinin, Hollandalı BM "barış gücü" askerlerinin gözetiminde ve müsaadesiyle imza attığı katliam, burada hâlâ bütün dehşetiyle capcanlı.Mehmed, İzet, Kadrija, İbrahim, İsmet, Hamdija, Redzep, Reuf, Ramiz, Nurija, Selim, Suad... Kurbanların 'suçu' mezar taşlarına böyle kazınmış. Hepsinin suçu aynı: Müslüman olmak.
bosna ve aliya
Her yaştan evlatlarının arasında kıyamet sabahını bekleyen Aliya'nın gümüş kubbeli kabri şehitliğin ortasında ışıldarken, zihnimde şu sahne canlanıyordu:14 Ekim 1991'de Yugoslavya Meclisi'nde konuşma yapan Sırp lider Radovan Karadziç'in Müslümanların yok edileceğine dair tehditlerine karşılık, Aliya gayet sakin bir şekilde "Bizi yok etmekle tehdit ediyorlar. Ama bilsinler ki Müslümanlar yok olmayacaktır!" demişti. Yok olmak... Ölüm bir son olmadığına ve biz Müslümanlar da bu dünya için yaşamadığımıza göre, evet binlerce şehit verse de Bosna, Müslümanlar yok olmamıştı işte. Olmayacaktı da. Bunları düşünürken, mezar taşlarını okumayı da sürdürüyordum. Çok gençler de vardı aralarında, çok yaşlılar da. Komutanlar da vardı, kendilerini cephede buluveren sıradan delikanlılar da. Epey görkemli (hatta fotoğraflı) mezarlar da vardı, başına bir taş bile dikilmemiş toprak mezarlar da. Ve taşların hepsinde istisnasız şu ayet yazılıydı: "... Onlara ölüler demeyin; onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız!"
Sayfa 28-29Kitabı okudu
117 Bin Kilometre
"Mekke'ye hacca gitmek amacıyla, doğum yerim Tanca'yı 2 Recep 725 [14 Haziran 1325] Perşembe günü terk ettim. Yalnızdım, yanımda herhangi bir yol arkadaşı yoktu. Herhangi bir kervana da dâhil olmamıştım. Hedefime ulaşmak için duyduğum güçlü arzuya odaklanmıştım sadece. Bir kuşun dünyaya geldiği yuvayı terk edişi gibi, ben de arkadaşlarımı ve evimi arkamda bırakmıştım. Annem ve babam sağdı; büyük bir acıyla onlardan ayrıldım. Bu, onlar için olduğu kadar benim için de katlanılamaz bir sancı sebebiydi. O zaman, sadece 22 yaşındaydım." Birçok kaynakta "tarih boyunca yaşamış en büyük gezgin" olarak anılan Fas asıllı Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta, yıllarca sürecek seyahatlerine başlayışını böyle anlatıyor. Hac niyetiyle çıktığı yolculuk, onu dünyayı gezmeye teşvik edecek; Çin'e kadar uzanan serüvenleri boyunca yaklaşık 117 bin kilometre yol kat edecektir. İbn Battûta'ya "Müslüman Marco Polo" dense de, onun gezi ve izlenimlerinin birçok yönden daha özgün ve macera dolu olduğu kesindir.
629 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.