Genel bir çerçevede filozofların misyonu, egemen sınıflara akıl hocalığı yapmak, eşitsizlik, sömürü, baskı ve zulüm üzerine kurulu egemenlik sistemini meşrulaştırmaktı...
Seçimler seyirciyi aldatmaya yarayan tam bir sirk oyunu, siyasi partiler tek kişi şirketine benziyor, medya da artık medya olmaktan çıkmış, oligarşinin bir parçası, iktidarın bir baskı ve yıldırma aracına dönüşmüş durumda.
Artık bilim, kültür ve sanat “özelleştirilmiş”, metalaştırılmış bulunuyor. Üniversiteler, şirketler nasıl daha çok kâr edebilir sorusuyla ilgileniyorlar. Şimdilerde “özelleştirme furyasıyla” da birer kapitalist işletmeye dönüşmekteler...
Bir teknoloji hayranlığı, bir teknoloji güzellemesidir giriyor... O kadar ki, “modern teknoloji” burjuva uygarlığının amentüsü haline gelmiş bulunuyor.
kapitalistler (kapitalist işletmeler) ücretleri düşürmek için her zaman bir ‘yedek işsizler ordusuna’ ihtiyaç duyarlar. Yedek işsizler ordusu (rezerv işgücü) ne kadar büyükse, çalıştırdıklarını daha yoğun, daha uzun ve daha da düşük ücretlerle çalıştırabilmeleri mümkün hale geliyor...
Kapitalizm ve devlet bir ve aynı şeydir. Biri olmadan diğeri var olamaz. Ve bu ikili var olmaya devam ettikçe de ezilenlerin, sömürülenlerin kaderinde kayda değer, kalıcı bir iyileşme asla mümkün değildir.