Sarsıcı bir kitap. Leyla ve Yıldız. Ayrı ama aslında bir.
Başarılı bir satranç oyuncusu Leyla ve dünyaca ünlü bir şefin biyografisini yazan akademisyen Yıldız.
Yaşamını bir çöplükte, kötülüğün içinde geçiren Leyla, annesinin hayaletiyle evinde içindeki kötülüğü yeşerten Yıldız.
Karakterlerin hezeyanlarını okurken Şebnem İşigüzel anlatıcı olarak romana dahil oluyor ve dünyaca ünlü yazarlardan alıntıları da bize aktarıyor.
Kitapta vurgulanan "geçmiş" bazen bir anahtar, bazen bir gazete kupürü bazen de bir hayalet olarak bize aktarılmış.
Bazı sahnelerde mideme yumruk yemişim gibi hissetsem de asıl yumruk kitabın son kısmında beklemediğim anda geldi.
Kötülük sıradandır. Kimilerine göre insan ruhunun bu tür incelikleri yazılmaya değmez. Eee derler, ne anlattın sen bize? Onlar bin insan ruhunun bir araya gelip yıktığı bir evreni okumak isterler. Oysa içlerinden birisi bütün bir dünyadır, hayattır.
Mükemmel bir eser...
Daha iyi nasıl ifade edilebilirim diye düşündüm ve kelimenin karşılığı fevkaladenin fevkinde olarak karşıma çıktı.
Bu kitap baştan belirteyim, sizi bir hayli sarsacak, biraz huzurunuzu kaçıracak ve içinize taş gibi oturacak.
Şebnem İşigüzel 'Çöplük 'le postmodern yazarlığın hakkını ziyadesiyle vermiş.
Yazdığı
O zaman, şimdi hayattaki son cümlemi yazıyor olabilirim öyle değil mi? Şu kapıdan çıkıp gitsem bir daha dönmeyebilirim öyle değil mi? Kalacak bir evim, yatacak bir yatağım ve sevdiğim şeyler olsa bile sokakları seçip kaybolabilirim. Artık kaybolmanın ne demek olduğunu, sırların asla sır olarak kalamayacağını çok iyi biliyorum.
Önemsiz ayrıntılar gibi görünseler de giysilerin bizleri sıcak tutmaktan daha önemli işlevlevleri vardır. Bizim dünyaya bakışmızı ve dünyanın bize bakışını değiştirirler.