"Sığınağının yerini kaybetmiş bir kuştun. Binlerce zehrinle getirmiştim seni buraya. Gözlerin kapalıydı. Uzanmıştın. Hemen toprak olmak için bu çaban niyeydi? Daha erkendi oysa, daha çok erken..."
..
“Komşu köylerin çoğu boşaltıldı. Sizle beraber birkaç köy kaldı. Onlar kalacak bir süre daha. Bunun karşılığında kendilerinden neler verdiklerini şimdi bilmiyorlar. Siz belki bir kere öleceksiniz. Bana inan. Onlar her gün… Ölseler bile ölmeye devam edecekler. Sizin gitmeniz iyidir. Aslolan sonrası. Ne yapıp edip geri dönmelisiniz.”
..
"Sofu şimdi trenin camından uzaklara bakarken geçmişinin duru halinden nasıl da bulanık bir zamana doğru gitmekte olduğunu düşünüyordu. Yeni baştan erimek isterdi. Eriyip sonunda bir hiç olmak..."
Ben bir vaazım....bir
ateş...bir yeşil...Sizin dilinzde belkibir teselli....geçmişimin ateşinde her
şeyi gören bir göz...
köyümün yēşilinde,yaşlı bir ağaç...
"İkisinin de gözlerinde binlerce soru vardı. Sorularındaki çengellerin sıkıştırdığı bir hayata doğru gittiklerini ve bundan sonra başlarına nelerin geleceğini ikisi de bilmiyordu."
“Köy büyük bir yangınla sarsıldı, her şey küle karıştı ve herkes o tren yolculuğuna, küllerinden yeniden doğmak için çıktı, geçmişle hesaplaşmak ve geleceğini bulmak için… Bütün yolcular yanlarına en büyük yüklerini, sır dolu hikâyelerini aldılar.”
...Tespihi çekmeyi bıraktığında içindeki kuyuya binlerce el düşüyordu.Düşün eller onu sımsıkı kavrayıp bambaşka yerlere, hiç görmediği ,duymadığı karanlık izbe yerlere götürüyordu.