“Toplumsal ilişkilerin ve etkileşimlerin seyrinde karşı karşıya gelen iki bireyin arasında geçen bir “hikâyedir" aslında damga, ama bu hikâyede ilginç olan şudur ki; bugün normali tanımlayan bir nitelik yarın pekâlâ bir damgaya dönüşebilir. Normal-damgalı oyununda çiftlerin rol değiştirmesiyle sıklıkla karşılanır. Dolayısıyla normal ve damgalı aynı bütünlüğün iki parçasıdırlar; aynı örtünün iki ucudurlar. Normal ve damgalı, somut kişiler değildirler; sadece birer bakış açışıdırlar. Damgalar çeşit çeşittirler; engelliler, bir kaza sonucunda bir uzvunu kaybetmiş olanlar, alkolikler, eşcinseller, akıl hastaları, eski suçlular, uyuşturucu bağımlıları, işsizler veya belli etnik, dinî veya sınıfsal aidiyetleri sonucunda itilmiş olanlar “damgalı” figürünün başkahramanlarıdır. Bu kahramanların “hikâyesi” sıklıkla trajiktir de. Gri alanda kalmanın, tanımlanamaz olmanın trajedisidir bu. Damgalının hususiyeti “sınıflandırılamaz” oluşudur; “normaller” dünyasına ait değildir ancak bu dünyaya yabancı da değildir. Fiziki açıdan tam olarak sağlıklı değildir ancak hasta da değildir (çünkü hastalık tanımı gereği geçici bir durumdur). Ölü değildir ancak canlılar dünyasına da ait değildir; toplumsal açıdan hem vardır hem yoktur. Hatta ne hayvan ne de tamamıyla insan olması hasebiyle doğa ve kültür arasında var olan çizginin bizatihi ihlalidir damgalı. “