Ekmek ve adalet başkasından dilenerek kazanılamaz. Bir milletin onuru dilenerek, başkasının ekmeğine, alınterine göz dikerek değil, kendisi çalışarak, kendisi yaratarak, kendisi üreterek yükselir.
Üçüncü nitelik “ehliyet”tir. Bu kavram ise gerekçesi “adalet” olan, kendisine halkın “emaneti” gözüyle bakılan devlet makamlarına kimin layık olup olmadığını gösterir. Buna göre devlet makamlarına “ehliyet ve liyakat” sahibi kimseler gelmelidir. Bir makama gelmenin saf gerekçesi bundan başkası değildir. Ehliyet mesleki uzmanlık ve mesleki ahlak ilkeleri anlamına gelmektedir.Yani kişi getirildiği makamın mesleki uzmanı olmalı ve mesleki ahlak ilkelerine titizlikle uymalıdır. Partizanlık, eş dost, ahbap çavuş, yandaş, dindaş, mezhepdaş, etnik köken gibi tüm kriterler geçersizdir. Emanetler “ehline” verilmelidir, Ölümsüz ilke budur.
Halka verdiği sözü yerine getirmeyen siyasetçi namussuzdur. Nikah masasında verdiği sözü tutmayıp eşini aldatan koca namussuzdur. Sözleşmesine uymayan işadamı namussuzdur. Devlet hazinesinden zimmetine para geçiren bürokrat namussuzdur. Milletin vekili olduğunu söylediği halde, seçilince millet düşmanlarının vekili olan namussuzdur. Velhasıl her kim ki “sözü” (nomosu) var ve onu çiğnemiştir o namussuzun ta kendisidir.
Newyork, Atlanta, Teksas bir olurken, Paris, Köln, Londra, Helsinki, Madrid vs. elele verirken, Bağdat; Kudüs, İstanbul, Mekke, Kerkük, Musul, Şam, İslamadad, Kahire vs. neden mahzun kalacakmış?
Uyan Ey Müslüman!
Çok uzun süren
Bu ağır ve derin uykudan uyan artık!”
Ey Şark milletleri!
Ey kuru hurma yiyen “Öksüzün” virane ümmeti!
Bir bakalım kendimize acaba tanıyabilecek miyiz? Kur'an’ın "Ey İsrailoğulları!” diye eleştirdiği her şeyi, Ey İsmailoğulları; Ey Araplar, Ey Farslar, Ey Türkler! diye bir okuyun bakalım değişen bir şey olacak mı?
“Yaşamak” dediğimizin manası kalmadı... “Din” dediğimizin cazibesi kalmadı... “Mehdi” dediğimiz her kimse gelmesine artık gerek kalmadı. .. “Kur’an” dediğimizin, mezarlıklarda okunmaktan, duvarlarda asılı kalmaktan, cifrden, şifreden başka işi kalmadı. Medyumlara, üfürükçülere, muskacılara terk ettik, onlardan başka kapağını açan kalmadı. Hayattan çıkardık mitolojiden başka değeri kalmadı.... Artık ezan kültür, ramazan sanatçıların çocukluk anıları, zekat haramzadenin sus payı, camiler eski zamanın turistik mabedleri haline geldi... Peygamber ulaşılamayan, sahabe erişilemeyen, Allah konuşulamayan birer “nesne” oldu...