Büchnerci görüşün sıkı takipçileri olan Jön Türkler, Antik Yunan felsefesinden Darwinizm'e kadar dinin otoritesini sarsacağını umdukları her öğretiye sarılmışlardır.
...Her ne kadar Darwin, ırklar arasında bir hiyerarşiye inansa da genel olarak onun bahsettiği hiyerarşi, anatomik farklılıklara değil, geliştirilebilir kültürel özelliklere dayanmaktadır.
Her ne kadar, bazı bilim insanlarını bilimsel faaliyete yönlendirmek için merak tek başına yeterli olsa da bilime bugün yapılan yatırımın,bilimin ve bilim insanlarının halk nezdinde gördüğü saygının altında bilimin toplumda ve insanlığa faydalı olacağı düşüncesi yatmaktadır.
Sanat ve şiiri belli bir ideolojiyi aşılamak için kullanmak, Nazım Hikmet ’in yaşadığı dönemde istisnai bir eğilim değildir.Bilhassa ,İtalya ’da ortaya çıkan ve ardından Rus şairler tarafından benimsenen,avangard sanatın önemli bir kolu olan fütürizm akımı, farklı ideolojileri okurlara tanıtmak için uygun bir araç olarak görülmüştür.
Cumhuriyet'in ilk dönemlerinden itibaren tepeden inmeci sekülerleşme, önemli komplikasyonlara vücut vermiştir. Devletin laik yasalarla yönetilmesini yeterli görmeyen elitler, toplumun da sekülerleşmesini arzulamıştır. Yönetici elit, Diyanet de dâhil olmak üzere çeşitli devlet kurumları yoluyla halkı "bilinçlendirme" yoluna gitmiştir. Ancak sekülerleşme beklendiği kadar hızlı gelişmemiş, zaman zaman ortaya çıkan sekülerleşme karşıtı hareketler endişe uyandırmıştır.