Büchnerci görüşün sıkı takipçileri olan Jön Türkler, Antik Yunan felsefesinden Darwinizm'e kadar dinin otoritesini sarsacağını umdukları her öğretiye sarılmışlardır.
...Her ne kadar Darwin, ırklar arasında bir hiyerarşiye inansa da genel olarak onun bahsettiği hiyerarşi, anatomik farklılıklara değil, geliştirilebilir kültürel özelliklere dayanmaktadır.
Ve din dersleri hocasının resmini yapan kurşunkaleminle yık
Mızraklı İlmihalin
yeşil sarıklı iskeletini..
Sen kendi cennetini
kara toprağın üstünde kur.
Coğrafya kitabıyla sustur,
seni "Hilkati Âdem'le aldatanı..
Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi Nazım Hikmet, sadece bilimsel materyalizmin değil, diyalektik materyalizmin de etkisi altındadır. Dolayısıyla din, ona göre sadece bir masal, hurafe değil; aynı zamanda insanların, sömürü ilişkilerini doğru okumasını engelleyen bir öğretidir.
Her ne kadar, bazı bilim insanlarını bilimsel faaliyete yönlendirmek için merak tek başına yeterli olsa da bilime bugün yapılan yatırımın,bilimin ve bilim insanlarının halk nezdinde gördüğü saygının altında bilimin toplumda ve insanlığa faydalı olacağı düşüncesi yatmaktadır.
Cumhuriyet'in ilk dönemlerinden itibaren tepeden inmeci sekülerleşme, önemli komplikasyonlara vücut vermiştir. Devletin laik yasalarla yönetilmesini yeterli görmeyen elitler, toplumun da sekülerleşmesini arzulamıştır. Yönetici elit, Diyanet de dâhil olmak üzere çeşitli devlet kurumları yoluyla halkı "bilinçlendirme" yoluna gitmiştir. Ancak sekülerleşme beklendiği kadar hızlı gelişmemiş, zaman zaman ortaya çıkan sekülerleşme karşıtı hareketler endişe uyandırmıştır.