(......) tağutu inkâr etmenin en yüksek derecesi, İslam'ın zirvesi olan cihaddır. Tağutlarm dostlarıyla, tabiileriyle cihad etmek, tağutları yok etmek için gayret göstermek, insanları bu tağutlara kulluktan kurtarıp bir olan Allah'a kulluğa sevk etmek...
İşte bütün Peygamberlerin durumu ve takip ettikleri yol, bu hakikati açıkça ifade ve ilan etmekten ibarettir. Allahu Tealâ bizlere İbrahim (aleyhisselam)'m milletine ve davetine uymamızı emrederken bu gerçeği en güzel şekilde beyan ederek şöyle buyurmaktadır:(16)
"İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda(17) sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.(Mümtehine/4)
***********************************************
(16) Bu konu hakkında daha detaylı bilgi için "Vela ve Bera Akidesi" isimli
kitaplarımıza bakabilirsiniz.
(17) Bazı müfessirler, "onunla beraber olanlarda" ifadesini, "ona tabi olanlar" ya da "onun yolu üzerindeki Peygamberler" diye tefsir etmişlerdir.
Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
"Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan ortakları mı vardır? Eğer ayırdedici söz olmasaydı, muhakkak onlar arasında hüküm verilmişti bile." (Şura/21)
İnsan Allahu Tealâ'ya ibadet etmek için yaratılmış ve mevlası ona, Allah'ın şeriatine teslim olmasını emretmiştir. Ancak o, bu tavrıyla yüz çevirmiş, büyüklenmiş, azmış ve Allahu Tealâ'nın sınırlarını çiğnemiştir.
Resulullah (sav) zamanında Rahman'm dostlarıyla, şeytanın dostları arasında, meytenin durumu ve haram kılınması hususunda ortaya çıkan münakaşa, bu anlattığımız konuya apaçık bir şekilde delalet etmektedir. Müşrikler, meytenin (şer'i yollar dışında ölen bir hayvanın) Allahu Tealâ tarafından öldürüldüğünü delil olarak getiriyorlar ve bu şekilde ortaya bir şüphe atıyorlardı. Onlar Müslümanlar tarafından kesilen bir hayvan ile herhangi bir nedenle ölen hayvan arasında fark olmadığını ileri sürerek Müslümanları kendilerine uydurmaya çalışıyorlardı. Allahu Tealâ bu olay hakkında hükmünü yedi kat semanın ötesinden indirerek şöyle buyurmaktadır:
"Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz sizde müşriklerden olursunuz." (Enam/121)
Bilinmelidir ki; tağut ismi kapsamına Allahu Tealâ ile birlikte kendisinin de hüküm koyup yasalar çıkarabileceğine yetkili zanneden herkes girmektedir. İster hükmeden olsun, isterse hükmolunan... İster yasama organında bulunan bir vekil olsun, isterse de onu seçenlerden bir seçmen olsun... Durum değişmemektedir.
Bilinmelidir ki; ibadetin birçok çeşidi mevcuttur. Nasıl ki secde etmek, rukûda bulunmak, dua etmek, adak adamak ve kurban kesmek ibadet çeşitlerinden bir tanesi ise aynı şekilde teşri (yasama) noktasında itaat etmekte bir ibadettir. Allahu Tealâ Hıristiyanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Onlar Allah'ıbırakıp hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler." (Tevbe/13)
Bilindiği üzere onlar rahiplerine rukûu ve secde etmiyorlardı. Ancak onlar haramları helalleştirme, helalleri de haramlaştırma noktasında rahiplerine itaat ve muvafakat ettiler. İşte bundan dolayı Allahu Tealâ onların bu tavrını din adamlarını rabler edinmek olarak isimlendirmiştir. Çünkü teşri (haram ve helal koyma) noktasında yapılan bir itaat ibadetin kendisidir ve asla bu hususta Allah'tan başkasına yönelmek caiz değildir. Şayet kişi tek bir hükümde dahi olsa Allah'tan başkasına itaat ederse müşrik olur.
İbn-i Kayyım el-Cevziyye (rahimehullah) şöyle demektedir:
"Tağut, ibadet edilen, tabi olunan veyahut da itaat olunan olsun, kulun haddini aşmasına vesile olan her şeydir. Her kavmin tağutu, Allah ve Resulü dışında hükmüne başvurdukları, Allah'ı bırakıp ibadet ettikleri, basiretsizce Allah'ın dışında tabi oldukları, Allah'tan başka itaat ettikleri kimselerdir. Kim Resulullah (sav)'in getirdiği hükümler dışında başka bir şeyin hükmüne başvurur veya onunla hükmederse tağutun hükmü ile hükmetmiş ya da tağuta muhakeme olmuş demektir."(14)
*****************************************************
(14) İlamu-l Muvakkuyn, 1/50