Virginia Woolf un eserlerini roman gibi değilde, o dönemde kadın ve toplum ilişkilerini önümüze koyan sosyolojik bir çalışma olarak görüyorum. Zaten Virginia Woolf feminizm düşüncesinin öncülerindendir. Onu okurken bunu göz önünde bulundurmalıyız.
Kitabın ilk baskısının 1927 yılında basıldığını düşünürsek eğer, erkek-kadın ilişkileri ve kadının toplumda ki yeri düşünüldüğünde bazı kesimlerde çok fark görememem beni çok üzdü açıkçası. Bu da tamamen toplumların yapısı ile kadının baskılanması ve yetiştirilme tarzının etkili olduğunu düşünüyorum. Kitap kendini kaf dağında gören bir adamla anaç kendini yuvasına adayan bir kadının hikayesi etrafında dönüyor gibi görünse de çok fazla şey barındırıyor. Bir adada geçen romanımız da evlenmemeyi tercih etmeyen bir ressam kadında yer alıyor ve bu kadının düşüncelerinin bazı okurların kafasına kafasına indiğini düşündüm okurken. Farkındalığı olmayanların belkide..
Virginia Woolf okurken zaman olgusunu kaybedebiliyorsunuz. Buna takılırsanız eğer kitabın aslında size verdiklerinden uzaklaşıyorsunuz. Bu nedenle nerdeydim nereye geldim demektense burada ne anlatmak istemişe yoğunlaştığımız zaman kitap daha değerli bir hal alıyor. Kitap durağan, düşünceler bombardıman ediyor sürekli. Bir listede okunması en zor kitaplar arasında yer alıyordu. Okumak için değilde, okuduğunuzun size bir şey katmasını istiyorsanız eğer tavsiye ederim.