Bir kitapta okumuştum, insanın iki ayrı hayatı varmış. Birincisi dışarıdan görünen, ikincisiyse kendisinin bile ne hissettiğini bilmeden yaşadığı, çatışmalarla, gizemlerle dolu, karmakarışık, fantastik olan hayatı.
Hiçbir şey dışarıdan görüldüğü gibi değil de ondan yazıyorum.
Tüm önyargıları yıkmak için yazıyorum.
Çok kırgınım ama yılgın değilim demek için yazıyorum.
Beni hiç anlamadınız demek için yazıyorum.
...
Dayanmak, dayanabilmek için yazıyorum.
...
Aslında neden yazdığımı ben de bilmiyorum.
Aslında mutluluk saçmak için yaratıldık hepimiz. Aşk, sevgi, yakınlık ve şefkat gibi duygular bize mutluluk getirir. Bu çok gerçek ve çok doğru ama bütünün esasının iyilik olduğuna inanıyorum ben. Kötü insanlar haline geldikçe, iyiliği hayatımızdan çıkardıkça mutsuzluk da hayatlara çöreklenip kalıyor. Peki herkesin farkında olmadan da olsa bir yandan kötü olurken öbür yandan mutlu olmayı istemesi karmaşık değil mi?
Sessizliğin içinde çığlık çığlığayım. Anlatması zor, söylemesi zor, yazması çok zor. Alt alta hepsini toplayınca bunun adı yorgunluk mu, yılgınlık mı, bıkkınlık mı, ruhsuzluk mu bilmiyorum ama kırgınım çok. Belki de ilk başta kendime. Bu hayattaki yanlış seçimlerim. Bunlara hatalarım demiyorum. Hatalar insanın toplamıdır çünkü. Yanlış diyorum. Çünkü hepimiz insanız. Tabii ki hatalar yapacağız. Deneyimlerimiz ve y yaşadıklarımız bizim yapbozlarımızın parçaları olacak ve onları teker teker birbirine ekleyip kendimizi kendimiz yapacağız. Yapacağız, bozacağız, bulunca yeniden yapacağız.
İnsan ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça kendini tanıyabiliyormuş. Olgunlaşmak için de demek ki engellerin çıkması gerekiyormuş karşına.