Siz sarhoş dolaşmayı, göbek büyütmeyi, kadınlarla düşüp kalkmayı, ayaklık etmeyi terk etmediğiniz sürece ne ilacın, ne dağlamanın, ne neşterin, ne büyünün ne de muskanın faydasını görürsünüz.
(...)Diğerlerinin önünde ya da onlardan gizli; adaletli olup doğru eylemek mi faydalıdır yoksa ceza verilsin ya da verilmesin adaletsiz olup doğru olmayan işler yapmak mı?
Tanrı da yaşadıklarımızın az bir kısmına sebep oluyor. Kötü şeylerin sebeplerini başka yerlerde aramak gerek; Tanrı'nın onlara sebep olduğunu söylemek doğru değil.
Sahici Paideia (eğitim, öğrenme), insanı biçimlendirecek bir etmen olarak
malumatın (bilginin) üst üste yığılması ve alt alta toplanmasından çok başka bir şeydir. İnsanı bir bütün olarak başka bir yöne çevirme; belli bir yoldan geri döndürme, ruhu belli bir yöne çevirip yönlendirmektir eğitim. Bu yönünü; değiştirme, çevirme, geri döndürme kavramlarının anlamını
yakaladıkça, Platon’un ileriki bölümlerde insanın bir bütün olarak yaşaması gereken dönüşüme niçin o kadar önem verdiğini de kavrarız. İnsanı, özünün de ötesine geçerek irrasyonel (akılötesi) derinliklerde kavramaya yönelik bu dönüşüm, bu dönme eylemine, Hıristiyanlığın din olarak kabul etme anlayışı da dayanacaktır ileride. Çünkü Hıristiyanlığa “geçmek de” bir dönüşüm yaşamaktır o kavrayışta. İnsan böyle bir dönüşüm yaşayacak veri ve gücü yaradılıştan içinde taşıdığı için, bir bakıma insanın kendi kaderini tayin edip kendi ellerine alması anlamına da gelmektedir bu yaşantı. Bu dönüşümü yaşayan insan İdealar dünyasının sahici değerlerini kavrayıp duyular dünyasının önemsiz etkilerini bir yana bırakacaktır.
İşte bu tür özelliklere sahip az sayıda insan, felsefenin verdiği hazzın ve mutluluğun tadına varmış, sıradan kitlelerin çılgınlığına yeterince tanık olmuştur (siyasette kimse aklı başında bir eylem gerçekleştirmemektedir); hiçbir yerde kendisi yok olup gitmeden, adalete katkıda bulunacak bir müttefik bulunmadığını öğrenmiş insanlardır bunlar. Bu tür insanlar,
vahşi hayvanlar arasına düşmüş insanlar gibidir; ne onların zalimliklerine
ortak olmak isterler ne de onların aşağılık işlerine tek başına karşı çıkmaya güçleri yeter; bu yüzden de ne devlete ne de dostlarına bir yararları dokunmadan ölüp gideceğini bilir böyle insan. Bunları göz önüne alarak, sessizliğini koruyarak kendi köşesine çekilir. Rüzgârlı bir günde güçlü bir fırtınanın sürüklediği tozdan, yağmurdan kaçıp bir damın altına sığınan insan gibidir. Başkalarının haksızlığa batmış olduğunu gördüğünden haksızlıktan, utanç verici eylemlerden uzak yaşar orada ve dünyadan göçüp gitme vakti geldiğinde içindeki huzur, iyi niyet ve yüksek umutlarla hayata veda eder.”
“Evet,” dedi Adeimantos, “ama yine de geride böyle temiz bir hayat bırakmak da az bir şey değil!”
“Evet, ama yapılabilecek en büyük şey de değil, çünkü kendisine uygun
bir devlet bulamamıştır; çünkü o ancak kendine uygun bir devlette (kendisini) hem daha da geliştirip olgunlaştırır hem de böylelikle kendisiyle birlikte ülkesini de kurtarır.