...
hiç bir hikaye kolayca hükmünü yitirmez senin dilinde,
sende duydun mu
bu sesi
o sesi
şu sesi
hiç görünmeyen sesleri?
sesler gittikçe çoğalıyor
sesler çoğaldıkça nefes alışımız azalıyor,
saatler diz çöküyor önümüzde,
zaman dilsiz orman bakire.
takvimlerde isimlerimiz tarifsiz kalır belki,
belki de takdirsiz,
ölüm saati tespit edilmeyen müstakil bir aşkın gıyabında ölmek ile uyumak arasında kalışımızın kanıtıdır bu gece dilba,
sen susarken ağzımın kenarında
kenar mahallelere kaçan şiirler
şamanizme inanırlar
şahını öldürmekle suçlanan piyonlar gibi,
tüm sürrealist tablolar
camileri müze sanırlar
picasso pişman olur
dilba
dilba ben
dilba...
sesin kırılırken boynumun ortasında
hüzün satan bir kabile
tarihin rahmine ölüm tohumları serpiyordu
aklım yola çıkan aylak bir ıslık gibi
ayaklarına dolanıyor hâlâ
ve biliyorsun
ne zaman bir uçurum görsem
Uykum geliyor...
Şimdi iyi anlıyorum,
Trenler neden hep hüzün taşıyorlar
gözlerini henüz yıkamayan
yitik sabahlara...
Bana kalırsa sen kal,
Sana kalırsa ben çoktan gitmeliyim!..