Duygu, imanla Allah arasında bir ilişki kurma ihtiyacını uyandırır; akıl bu ilişkiyi tanımlar ve telkin de kişiyi bu ilişkiden doğan davranışlara yöneltir. Fakat bu, din bozulmaya uğramadığı sürece böyle olur. Bozulma başladığı an, telkin çok daha fazla güçlenir ve duyguyla aklın eylemleri zayıflar.
Tüm insan eylemlerini üç güdü harekete geçirir ; duygu, akıl ve telkin ( doktorların hipnotizma dediği özellik ). Bir kişi, bazen istediği şeye ulaşmayı çalışarak, yalnızca duygularının etkisiyle hareket eder. Bazen de ne yapılması gerektiğini gösteren aklı, hareketlerinin biricik etkeni olur. Diğer zamanlarda, daha doğrusu daha sıkça, hareketlerinin nedeni ya da kendinin ya başkalarının belli bir eylemi telkin etmesi ve kendinin de bu telkinde bilinç dışı olarak boyun eğmesidir.
Bütün dinlerin, değişik zamanlarda insan yaşamı üzerinde etkilerini yitirişleri, hep geçici olmuştur. Bütün canlılar gibi, din de doğar, gelişir, yaşlanır, olur ve yeniden doğar- daha önceki biçimlerinden daha kusursuz biçimlerde doğar.
Yaşamda nasıl davranılacağına ilişkin daha önemli soruların kesin bir çözüme kavuşturulması, olanaklı değildir. Çünkü insan ister istemez sayısız sonuçların farkına varmaktadır. Aklı başında insan, yaşamın daha önemli soruları karşısında, kendisi ne kişisel güdülerin ne de hareketlerinin anlık sonuçlarının yol gösteremeyeceğini bilmese de hisseder.