Yunus'un dilinin büyük gücü, ses ve rengi, sözcük bilincinden, dizelerin Türkçe sözdiziminden, ahenk ve vurgusundan kaynaklanmaktadır. Yunus'un dili, özellikle felsefi ağırlıklı şiirlerde olmak üzere belli oranda etkilerinde kalmış olmasına karşın, Arapça ve Farsça tarafından kirletilmemiş, saf, arı bir dildir. Bu "kirlenme" ya da "kirletme" sözcüğünü lütfen ağır bulmayın. Bugün nasıl havanın, suyun, toprağın, kısacası doğanın ve çevrenin kirlenmesinin (pollution) yanı sıra kitle iletişim araçlarının aracılığıyla dilin kitlenmesi söz konusu ise, her dönemde ve Yunus'un çağında da, Türk dili, başka dillerin yapılarının kullanılması yüzünden kirlenmiştir. Yunus.'u ayakta tutan ve onu büyük yapan şey, onun bu dilsel kirlenmeye karşı direnmesi ve şiirlerini en yüksek oranda halkın konuştuğu dille yazmasıdır. Bir şairin kurduğu dil yaşarsa şiiri de yaşar; bu dil ölürse şair de ölür. Elbette, Yunus'un kullandığı sözcüklerin söylenişi bugünkü gibi değildi. Ama zaman içinde bu sözcüklerin söylenişi değiştikçe, Yunus'un sözcüklerini de değiştirerek halkın ağzında onlara yaşam kazandırmıştır. Yunus'un şiirleri halkın ağzına oturmuştur.
Varlık, Ocak 1992
Ve şeytanın ayartmalarına karşı, dürüst bir yazarın elinden çıkmış Edebiyat Tarihi oku; ve sakın "çok satan kitaplar" listesini ciddiye alma, çünkü iki yüzlü okur içindir, seni ve senin seçtiğin okuru ilgilendirmez.
... büyük bir çoğunluğu hala kollektif ve anonim bilinç evresinde yaşayan toplumların kabile bilincine geri dönüşlerinin önünde YAZI gibi bir engel hemen hemen yok. Bu umut kırıcı geriye dönüşte bireysel aklın yerini kollektif duygu ve duyu alacak ve toplumun ikiye bölünmesi kaçınılmaz olacaktır. O zaman böyle bir toplumu kim yönetecek, kim yönlendirecek: İkinci ve üçüncü evreyi bir arada yaşayan çağdaş azınlık kesim mi, yoksa sözel evreye kesin dönüş yapmış olan ezici çoğunluk mu?