Birkaç yüzbin insan daracık bir yerde toplanıp, üzerine zar zor sığdıkları toprağı boşuna çirkinleştirmeye çalışıyorlardı. Hiçbir şey yetişmesin diye toprağı taşlarla kaplıyorlardı. Ama bitmeye başlayan her otu sökmeleri, havayı kömür ve neft dumanına boğmaları, ağaçları kesmeleri, hayvanları ve kuşları avlamaları boşunaydı.. Bahar şehirde bile bahardı. Güneş ısıtıyor, köklerinden sökülmemiş otlar yeniden filizleniyor, yeşeriyordu. Bu bahçelerdeki çimenliklerde de böyleydi, kaldırım taşları arasında da. Kayın ağaçlarınn, kavakların, kirazların mis gibi kokan parlak yaprakları açılmış, ıhlamurların tomurcukları şişmiş, patlamak üzereydi. Baharın geleneğine uyan kargalar, serçeler, güvercinler neşeli cıvıltılarla yuvalarını yapıyorlar, güneşle hayat bulan sinekler duvarların üstünde vızıldıyordu.
(Kitabın içinden...)