Başını göğün ejderine, güneşe kaldırdı. Onun anası topraktı. Çocuğunu her gün yeniden
doğurup uçsuz, bucaksız çayırlara salıyor, kalay gibi parlatıyordu otlakları. Kartallar
kayalıklarımızda çığlık atıyordu. Gök çadırımız, yıldızlar pencerelerimiz, hayat ağacı
direğimizdi. Ne çatırdadığı duyulmuştu ne büküldüğü. Yaprakları insan kadardı. Dalları
bulutları delip geçiyordu. Yeni doğanlar bir filizdi üzerinde. Ölünce sararıp düşüyor,
dallarının arasında ruhları uçuşuyordu.