Doğum Travması

Otto Rank

Oldest Doğum Travması Posts

You can find Oldest Doğum Travması books, oldest Doğum Travması quotes and quotes, oldest Doğum Travması authors, oldest Doğum Travması reviews and reviews on 1000Kitap.
Eski bir efsaneye göre Kral Midas çok uzun bir süre Dionysos'un refakatçisi bilge Silen'i ormanda kovalamış ama bir türlü yakalayamamış. Sonunda ele geçirmeyi başarınca da sormuş ona, insan için en iyi, en yeğlenecek şey nedir diye. Hiç kımıldamadan susup durmuş cin öylece. Sonunda kralın zorlamasıyla konuşmuş, keskin kahkahalar koyvererek: "Zavallı günübirlikçi canlılar, tesadüfün ve zahmetin çocukları! Ne diye zorlarsın beni, hiç duymamanın en yararlı olduğu şeyi söylemeye? Senin için en iyisi, hiç ulaşamayacağın bir şey: hiç doğmamış olmak, var olmamak, hiçlik olmak. Zaten ikinci şey de - bir an önce ölüp gitmek. "
Sayfa 19 - Kitabın girişinden, Nietzsche, Trajedinin DoğuşuKitabı okudu
Burada bir tahmini belirtelim sadece: doğum travmasının ilksel bastırılması belleğin, yani kısmi hatırlama yetkisinin asıl nedeni sayılmalıdır; başka bir deyişle, bazı anıların özellikle seçilmişçesine insanın aklında kalması, bir yandan da bu anıların ilksel bastırma tarafından emilmiş olduğunu, öte yandan da daha sonra esas bastırılan şeyin, yani ilksel travmanın ikamesi olarak yeniden üretileceklerini gösterir.
Reklam
Ama şimdiden, aynı derecede şüphe götürmez bir olguya işaret edelim: Her kaygı ya da korkunun temelinde doğum kaygısının yatması gibi, her haz da son kertede rahim içindeki ilksel hazzı yeniden oluşturmaya yöneliktir.
Her şeyi akla bağlama eğilimimize uyup da çocuğun ölüm tasavvurunu acı verici ve haz karşıtı olduğu için kabullenemediğini söylemeye kalkarsak, çok hata etmiş oluruz. Bir kere zaten çocuk ölümü daha baştan, henüz içeriğini tam olarak kavramamışken reddetmektedir. Soyut bir ölüm tasavvuru bulunmaz, hayatına giren ya da anlatılan(açıklanan) ölüm olayına, yakınındaki insanlarla bağlantı kurarak tepki verir. Çocuk için ölmüş olmak, gitmiş olmak demektir(Freud), yani ayrılmış olmak -ve bu da doğruca ilksel travmaya bağlanır. Yani çocuk bilince özgü ölüm tasavvurunu kabul ederken, bilinçdışında ilksel ayrılışla özdeşleştirir onu. Dolayısıyla çocuk istemediği bir rakibin, örneğin kendisini rahatsız eden yeni bir kardeşin ölümünü dinlediğinde, bu yetişkinler için kaba bir şey gibi görünebilir ama aslında bizim rahat bırakılmak istediğimizde "git başımdan" dememizden pek de farklı değildir. Hatta bu tür konuşmaların kökünde yatan anlamı çocuğun çok daha iyi kavradığını görürüz bazen. Örneğin kendisini rahatsız eden kardeşine nereden geldiyse oraya dönmesini söylediğinde, çocukların geldiği yer hakkında belirsiz hatırlayış sayesinde gayet ciddi olabilmektedirler. Demek ki ölüm düşüncesi baştan itibaren bilinçdışında güçlü bir haz etkisi yaratan anne karnına dönme fikriyle örülmüştür. Bu haz arayışı bütün insanlık tarihinde, ilkel cenaze törenlerinden ruh çağırma seanslarına kadar çeşitli adetler de sürüp gitmektedir.
Cinsel tatmin insanın doğum travmasını biyolojik ve kültürel olarak aşma (uyum sağlama) çabasında ilksel durumu çocuksu anlamda - yani tüm içeriğiyle- yeniden oluşturamasa bile, ona en çok yaklaştığı geçiş noktasıdır.
Erkek çocuğun doğumundan kısa bir süre sonra kendindeki organın bütün diğer canlılarda da olduğunu sanması, insanbiçimci yaklaşım dikkate alındığında kolayca anlaşılabilir. Yine de, kişinin pek çok karşı örneğe rastladıktan sonra bu tasavvurda ısrar etmeyi ısrarla sürdürmesi, bunu sadece kendi değerini narsistçe abartma eğilimiyle bağlantılı olarak görmekten alıkoymalı bizi. Çok daha makul bir varsayım, erkek çocuğun kadın cinsel organını olabildiğince inkar etmeye çalışmasıdır. Çünkü bu organdan geçerken yaşadığı ve bütün bedeninde kol gezen bir dehşeti hatırlamak, yani buna bağlı kaygı hissini yeniden üretmek, kesinlikle istemediği bir şeydir. Bence kesin bir kanıt da var elimizde: bir penise sahip olmaktan kaynaklanan narsistçe hazzı yaşamadığı halde kız çocuğun da kendi cinsel organını -kadın organı olduğu için- reddeden tutumu. "Penis haseti" denen şeyde kendini gösterir bu tutum ve harekete geçmesinde -az çok bilinçli- ben(haset) duygusunun başrolü oynamadığı kesindir. Tersine, her iki cins de kadın organını aşağı görür ve inkâr etmek ister, çünkü ikisi de cinsiyetten bağımsız bir şekilde annenin cinsel organına yönelik ilksel bastırmanın etkisi altındadır. İki cinsin de penisi abartıp yüceltmesi (cinsel psikoloji konusunda akademik yaklaşımı sürdüren Adler bunu aslında ikincil bile olmayan "aşağılık" duygusu ile açıklamaktadır) son tahlilde bir zamanlar büyük acılar çekerek atıldığımız kadın cinsel organının var olmasına karşı geliştirilmiş bir tepkidir.
Reklam
Erkek başlangıçtan itibaren hep aynı nesneye bağlı kalabilir: anne, sevgili, eş. Bu süreçte baba çok geçmeden anneye (annenin cinsel organına) bağlı kaygının temsilcisi haline gelir. Kadında ise tersine, başlangıçta anneye yönelik olan libidodan belirleyici önemde bir parçanın babaya aktarılması gereklidir ve bu Freud'un da dikkat çekmiş olduğu pasifliğe doğru kaymaya paraleldir. Kız çocuk aktif olarak anneye dönmekten, "erkeğe ait" bir hak kabul edilen ya da sanılan girme eyleminden vazgeçer ve ilksel durum cennetine yeniden ulaşma arzusunu pasif bir rol olan çoğalmada oynadığı rolle, yani hamile kalıp çocuk doğurarak yaşadığı annelik saadetiyle tatmin eder.
Böylece cinsel birleşmede doruğa ulaşan cinsler arası aşk, anneyle çocuk arasındaki ilksel durumu kısmen yeniden meydana getirmek için girişilen görkemli bir deneme olarak çıkıyor karşımıza. Tam şeklini de yeni bir ceninin oluşumuyla kazanmış oluyor. Ve Platon da aşkı doğu ülkelerinden gelen efsanelerle uyum halinde, eskiden bir olan ama sonradan ayrılmış iki parçanın birbirine duyduğu özlemle açıklarken*, doğum travmasını aşma yolundaki en büyük biyolojik girişime, yani çocuğun annesine duyduğu gerçekten de "platonik aşk" a en güzel edebi ifadesini armağan etmişti. * Bu anlatı kutsal kitaptaki kimi ifadelerle karşılaştırılabilir: "Erkek ve kadın aynı ettendir" vb. (Erant duo in carne una.)
Ferenczi'nin parlak bir açıklamayla gösterdiği gibi*, erkek için kadının vajina deliğine girmek hiç kuşkusuz anne bedenine kısmi bir dönüş anlamına gelmektedir; küçük çocuğun sembolü ("ufaklık") saydığımız penisle özdeşleşme sayesinde bu tam bir dönüş halini almakla kalmaz, çocuksuluğa da bir dönüş sağlar aynı zamanda. Analizlerden elde edilen malzeme, kadında da çok benzer ilişkilerin bulunduğunu ortaya koymuştur. Çünkü kadın da mastürbasyon yoluyla yoğun klitoris libidosu yaşantılayarak büyük ölçüde -çoğu zaman yeterli ölçüde- kendini penisle ya da erkekle özdeşleyebilir ve böylece dolaylı bir şekilde anne karnındaki duruma yakınlaşabilir. Bu süreçte öne çıkmış görünen ve bilinçdışında babayla özdeşleşmeye dayanan erkeksilik eğilimi, erkeğin önceden sahip olduğu paha biçilmez avantajı(çocuğu temsil eden penisi aracılığıyla anne karnına kısmi geri dönüş olanağı) hiç olmazsa bu şekilde elde etme amacını taşımaktadır son tahlilde. Ama kadın için ilksel arzuyu tatmin etmenin anne sevgisi halinde beliren normal ve daha ötelere gidebilen bir başka yolu vardır: kendini bedenin meyvesiyle özdeşleştirmek. * "Bir Cinsel Organ Kuramı Denemesi", Ferenczi, 1922:479
Anneden cinsel düzeyde ayrılmanın yarattığı cinsel travmayı bir "gizli dönem" izlemektedir, geri dönüş eğiliminin uyum sağlama lehine geçici olarak terk edildiği bir dönem. Buluğ çağıyla birlikte cinsel organ bölgesi öncelik kazanır. Şimdiye kadarki açıklamalarımız bağlamında bunu bir zamanlar ! - anneye ait- cinsel organların bizim için sahip olduğu ilksel önceliği yeniden kazanması olarak anlamamız gerekiyor. Çünkü -bütün bedenin nesne olarak anneyi cinsel organlar(erkeğin) aracılığıyla nihai olarak ikâme etmesi demek olan- bu öncelik, ancak başlangıçtaki cinsel organlarla ilişkili en büyük karşı-haz deneyimi, anne karnındayken yaşanan hazza olabildiğince yaklaşan bir deneyime dönüştürülebilirse mümkündür. Böyle bir olanağı elde etmek hiç de kolay olmaz, adına buluğ çağı dediğimiz ve belirtilerini yakından tanıdığımız şiddetli sarsıntıyı gerektirir. En yüksek noktaya ise yüzlerce ön hazırlığı, yaklaşıp uzaklaşmaları ve çeşitlemeleri bulunan sevişme eylemiyle varır. Bütün bu çabaların varacağı yer olabildiğince yakın bir temas ve bir sahip olup tüketme("sevgiden ötürü yeme") eylemidir (l'animal à deux does [çift sırtlı hayvan]). Yani, bütün dış dünyayı sevilen nesneyle özdeşleştirmeye kadar varan âşık olma halini (Wagner'in "Tristan ve Isolde" sinde olduğu gibi nevrotik bir içedönüklük; anlık bilinç kaybıyla yaşanan cinsel birleşmeyi de küçük bir histeri krizi saymak boşuna değildir.
Reklam
Çok genel olarak konuşursak, nevrotik kişinin cinsellik konusunda başarısız kaldığını analiz kanıtlamıştır. Konumuz açısından bunun anlamı nevrotik kişinin alabildiğine "çocuksu" kalmış olduğu, cinsel eylemde ve çocukta görülenin tersine anneye kısmi bir dönüşle yetinmeyip tam bir dönüş talep ettiğini. Dolayısıyla doğum travmasını normal yoldan, yani cinsel tatmin sayesinde kaygıdan kaçınarak alt etmeyi başaramaz ve libido tatminin ilksel biçimine geri atılır, ama bu da hiç bir zaman gerçekleşmeyen ve zaten yetişkin benin direnç gösterdiği bir yoldur.
Anne karnında bulunma bir zamanlar çok haz verici olmuştur(Bu yüzden de yeniden oluşturulmak istenir) ama anneden korku yaratan bir ayrılışla sona ermiştir. Çocuk anne karnını özlemektir. Yani yalnız kalmanın getirdiği korku, libido nesnesinden ilk ayrılışı fiili bir yaşantı halinde, yeniden oluşturma ve uzaklaştırma yoluyla çocuğa taşır, hatırlatır*. *Almanca metinde hatırla(t)mak anlamındaki "erinnern" fiili "er-innert" şeklinde yazılmış (t harfi yalnızca çekimle ilgili). Buradaki "er" ön Eki fiilin anlamını genellikle bir şeyin başarıyla yerine geldiği, kişinin bir şeyi elde ettiği şeklinde etkiler; fiilin kök kısmında yer alan "inner... " ise başına geldiği sözcüğe "iç", "içinde" gibi bir anlam katar. (ç. n.)
Histeri krizinde açıkça ortaya çıkan cinselliğin şiddetle reddedilmesi, anne saplantısının bir sonucudur. Hasta "organ dili" ni kullanarak cinsel arzuyla birlikte anne karnına dönme arzusunu da inkâr etmekte, bu da normal cinsel duyarlılığı engellemektedir. Doğum olayının bu patolojik cinselleştirilişi normal cinsel amaca ulaşabilmek için gerekli olanın çarpıtılmasıdır. Daha sonraki gelişmede ortaya çıkan bütün cinsel arzu(libido), deyim yerindeyse çocuksu ilksel duruma doğru aktarılır, dolayısıyla kriz, birçok gözlemcinin saptadığı gibi, gizlice haz duyma eğilimiyle birlikte ortaya çıkar. Buna göre, histeri krizini bilinç diline çevirip bir çığlık olarak ifade edebiliriz: (Annenin) cinsel organ(ın)dan uzak dur! - hem cinsel hem çocuksu anlamda.
416 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.