Bir yazarın bütün eserlerini okumanın şöyle kötü bir tarafı var; bütün eserlerini okumuş oluyorsunuz! Benzer bir durum iyi bir film için de geçerli olabiliyor aslında.
İşte zaman zaman o yazarı özlediğinizi hissediyorsunuz. Ya da aradan geçen yıllar sizi değiştirip farklılaştırdığı için, ilk okumanızda göremediğiniz şeyleri tekrar okumalarda yakalayabiliyorsunuz.
Kırımlı yazar Cengiz Dağcı benim çok sevdiğim biridir. Meşhur bir yazar olduğu söylenemez, bu yüzden kendime daha yakın hissettiğim bir yazardır. Dağcı'nın bütün eserlerini okudum, bazılarını iki defa...
Dağcı okumayı özlemiştim. Onun Kırım'ını, Memişin Bayırını, Gurzuf’unu, Ayı Dağı’nı, Tübya’yı ve onun insanlarını… Bu özlem yirmi yıl sonra Dönüş’ü tekrar okuttu bana. Üniversite kütüphanesinden alıp okuduğum bir kitaptı Dönüş. Açıkçası geçen zaman, zihnimden pek çok şeyi süpürmüştü. Sanki yeni basılmış bir esermiş gibi, iştahla, hasretle okudum Dönüş’ü…
Yıllar önceki baskıda bir sunuş yazısı yoktu. Dağcı’yla ilgili bir bilgilendirme de yoktu. İnternet yoktu, yazar hakkında hiçbir malumatım da yoktu… Onu keşfettim ve çok sevdim.
İlk okumamda 19 yaşımda olan ben artık 39’umdaydım ve elbette aynı insan değildim. Dağcı’nın kendine has üslubu, anlatımı Dönüş’te var. Gerçek hayatta geri dönemediği vatanına, roman kahramanı Niyazi’yi geri döndürmüş Dağcı. Olaylar Birinci Dünya Savaşı öncesinden itibaren 15-20 yıllık bir zamanı kapsıyor.
Dağcı’yı, hikayesini ve Kırım’ın çilesini bilenler için çok daha cazip bir kitap olduğunu söylemem lazım. İlk defa okuyacaklar içinse sıkı bir edebi metin olabilir.