“O halde ben neyim? Düşünen bir şey. Düşünen bir şey nedir? Kuşku duyan, anlayan, onaylayan, yadsıyan, isteyen, istemeyen ve aynı zamanda hayâl eden ve hisseden bir şeydir.”
İnsanlar doğuştan eşittir; eşitlikten güvensizlik doğar;
güvensizlikten savaş doğar; böyle bir savaşta hiçbir şey adalete aykırı değildir; her şey, mubahtır. Leviathan’ın ilgili bölümünün (XIII) sonuna doğru şöyle yazar Hobbes: “Herkesin herkese karşı savaşının sonucu, hiçbir mülkiyetin, hâkimiyetin ve hiçbir “benim” ve “senin” ayrımının olmaması; fakat sadece her insanın elde edebildiği şeye, aslında onu elde tutabildiği sürece, sahip olmasıdır.” Homo homini lupus; yani, insan insanın kurdudur: İşte bu içinden çıkılmaz durumun en kısa anlatımı ve zemini.
Güç isteği, Hobbes’a göre bütün geri kalan isteklerin kendisine indirgenebileceği bir istektir ve onun antropolojisinin göbeğinde durur. Şöyle yazar Hobbes: “En fazla fikir farklılığı yaratan tutkular, güç, zenginlik, bilgi ve onur arzusudur; ancak hepsi birinciye, yani güç isteğine indirgenebilir; çünkü zenginlik, bilgi ve onur, gücün çeşitli biçimlerinden başka bir şey değildir.” Yaşamını sürdürme içgüdüsü, güç isteme duygusunu yarattığına göre, o hâlde, bu temel içgüdünün ardında ne vardır? Hobbes’a göre, tüm bunların nedeni, “ölüm korkusu” ve bu korkudan kaynaklanan “güvenlik isteği”dir. O hâlde bir tutkular yumağı olan insan, aslında yaşamını sürdürme, kendini koruma içgüdüsü veya güvenlik içinde olma arzusu temelinde yatan ölüm korkusu nedeniyle geleceğini düşünür. İşte bu geleceği düşünmedir ki insanı hayvandan ayırır.
“İnsanlar doğuştan eşittir; eşitlikten güvensizlik doğar; güvensizlikten savaş doğar; böyle bir savaşta hiçbir şey adalete aykırı değildir; her şey, mubahtır.”