Dünden Bugüne Türkiye'nin Toplumsal Yapısı

Kolektif

Dünden Bugüne Türkiye'nin Toplumsal Yapısı Posts

You can find Dünden Bugüne Türkiye'nin Toplumsal Yapısı books, Dünden Bugüne Türkiye'nin Toplumsal Yapısı quotes and quotes, Dünden Bugüne Türkiye'nin Toplumsal Yapısı authors, Dünden Bugüne Türkiye'nin Toplumsal Yapısı reviews and reviews on 1000Kitap.
Sadece cumhuriyet dönemi Türkiyi'sinde değil, Osmanlı toplumunda da modernleşme isteğinin halktan gelmediğini biliyoruz. Bu çok kolaylıkla ispatlanabilecek bir yargı. Bu bağlamda olmak üzere modernleşmenin vazgeçilmez bir şart olarak algılandığı Tanzimat döneminde yaşanan bir durumu, Kautsky' bin ifadesiyle modernleştiriciler'le modernleştirilmeye çalışılanlar (kitleler/halk) arasındaki farkı ortaya koyan bir delil olarak dikkate alabiliriz. Tanzimat'ın (1839) ilan edildiği tarihten 1845 yılına kadar geçen süre içerisinde idari ve mali alanlardaki uygulamalarda istenilen başarı elde edileneyince, başarısızlığa yol açan nedenler araştırılmaya başlanır. Her eyaletten biri müslim, diğeri gayrimüslim iki kişinin temsilcisi olarak İstanbul'a gelmesi kararlaştırılır. Yapılan çağrı üzerine her bir taraftan vücuh ve kocabaşıcılar temsilci olarak İstanbul'a gelirler. Temsilcilerden, yaşanan problemlerle ilgili tespit ve görüşler modernleştiricileri şaşkınlığa sürükler niteliktedir. Çünkü Tanzimat'la sağlanması amaçlanan modernleşmenin problemlerini görüşmek üzere İstanbul'a çağrılan mahalli temsilcilerin ağız birliği etmişçesine dile getirdikleri problemlerin modernleştiriciler'in düşünce ve planlarıyla hiç bir ilgisi yoktur. Dile getirilen problemlerden anlaşılır ki, eyaletlerde ki insanların modernleşmek gibi bir arzuları söz konusu değildir. Halkın problemleri; idari alanlardaki usulsüzlüklerin düzenlenmesinin yanı sıra, yol, su gibi doğrudan günlük hayatla ilgili bazı isteklerde düğümlenmektedir.
1908 Anayasası'nın parlamenter demokrasiye sağladığı katkı 1925-1945 arasında Cumhuriyet'in sağladıklarından çok daha fazlaydı. Kemalist reformculuğun daha önceki modernizasyondan farkı, çabaların, dine ve hanedana dayalı meşruiyetten arınmış bir siyasi sistemin tanımlanması üzerine yoğunlaştırılmış olmasıydı.
Reklam
Batı'ya yönelmek herşeyiyle Batılı olmaya çalışmak bir taklitçilik midir? Mustafa Kemal, düşünceleri ve uygulamalarıyla batı taklitçisi olduğunu kabul etmez. Kanaatine göre düşüncelerinin ve yaptıklarının taklitçilikle bir ilgisi söz konusu değildir. Zira düşünce ve uygulamalarıyla Batı uygarlığını model alırken evrensel olan bilime dayanan Batı'ya, dolayısıyla insanlığın ortak ürünü olarak kabul ettiği Batı uygarlığını benimsemektedir ve bu taklitçilik olmaz. Evrensel bir modeli örnek almak taklitçilik değil, zorunluluktur. Konuşmalarında daha çok muasır medeniyet'ten söz etmesinin, ender olarak da Batı Medeniyeti'ni övmesinin nedeni de budur. Kısacası, "Batı medeniyetinin ilme dayanması ilmin ise Universal oluşu Atatürk'e göre Türk Devrimini dar bir taklitçilikten kurtarmaktadır." İster taklitçilik olarak değerlendirilsin, isterse bir başka tarzda, bunlar tartışmalara açık; ancak önemli olan şudur ki Cumhuriyeti kuran kadro, yöneldiği istikamette öylesine bir kararlılık sergiliyordu ki, Türkiye toplumunun kimliğine işaret edecek ve böylelikle, Batılıdan farklı oluşu gösterecek en uzak ayrıntıya dahi razı olmuyordu. Bu konuda, şapka inkılabı öncesinde Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in "şapkanın orta yerine bir ay yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli olur" teklifine Cumhuriyetçi Kadro'nun İkinci Adam'ı İsmet İnönü'den aldığı cevap oldukça önemlidir; "Canım, biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun"
Selçuklular'dan Osmanlılar'a geçişte dört sosyal zümre devamlığı sağlamaktadır. Bunlar ahiler, gaziler, abdallar ve bacılardır. Tasavvuftan kaynaklanan bu zümrelerden ahiler Anadolu'da iktisadi hayatın, gaziler askeri faaliyetlerin, abdallar kültür ve eğitim faaliyetlerinin, bacılar ise tüm bunların kadınlarla ilgili yönlerini teşkilatlandırmışlardı.
Daha Hz. Peygamber döneminde İkta denilen uygulama sonraları tımar sistemi olarak yaşatılmıştır. Anadolu Selçuklu devleti Türkiye'de küçük İkta sistemini yerleştirmişti. Bu sistem Osmanlı tımar düzeninin esasını teşkil ederek, 19. yüzyıla kadar hayatiyetini sürdürmüş, küçük tarımsal üreticilik esas olmuştur. 1. Murad'tan itibaren sipahi birlikler küçültülmüş, Fatih Sultan Mehmet'te bu sisteme son hâlini vermiştir. Yine Fatih eski Türk aşiret aristokrasisini tamamen bertaraf ederek devşirme sistemini yerleştirmiş ve böylece siyasi birlik süreci tamamlanmıştır. Osmanlılarda devletin daha başlarda birkaç parçaya bölünmesini esas alan eski Türk aşiret zihniyetinin yerini tamamen merkezi-üniter bir devlet anlayışı, "nizâm-ı alem" için "vahdet" ülküsü almıştır. Osmanlı devletinde son halini alan bu uygulama soy asilzadeliği fikrini bertaraf etmeden büyük devlet olunmayacağını ispatlamıştır.
...eğitimin kişilere yeteneğine göre verilmesi ve bu kişinin de fedakarlığının karşılığı alması sağlanmalıdır.
Reklam
Eğitim ise kişi için bir anlamda uzun süreli ve masraflı bir fedakarlık anlamına gelir.
Geri15
57 öğeden 51 ile 57 arasındakiler gösteriliyor.