Kitabı okurken çocukluğuma küçük bir ziyarette bulundum. Jules Verne, Gülten Dayıoğlu filan okuduğum, arkeolog ve gazeteci olmak istediğim yıllara :) Duvarın Ardı, nükleer savaş sonrası hayatta kalanların birbirine tutunduğu, dünyanın kötü bir yer olduğuna, keşfetmeye çalışmanın öldürücü olabileceğine inandırılan ve güvensiz hisseden insanların bir araya getirildiği, duvarın içindeki yaşamı anlatarak başlıyor. Duvar, güvenli ile güvensizi, gerçeklik ile merak ve hayali ayıran bir çizgi gibi. Merak etmenin kötü bir şey olduğuna inandırılan insanlar, hayatta kalma amacı taşıyor yalnızca. Yavaş yavaş kim olduklarını, nasıl zenginliklere, hayallere ve hatıralara sahip olduklarını unutuyorlar. Sadece yemek yiyor, uyuyor, çalışıyor ve itaat ediyorlar. Ancak bazıları bu dünyaya sadece bunun için gelmiş olamayız diye düşünüyor ve harekete geçiyor. Anıları yavaş yavaş silinirken, tüm geçmişlerini, geleceğe emanet etmeye, bu birikimi aktarmaya çalışıyor ve duvarın ardına hazırlıyorlar çocukları. Çocuklar da "başka bir dünya mümkündür" inancıyla, bu inancın getirdiği tüm korkuyla birlikte o duvarı aşıyor. Duvar, zihnimizdeki prangaları, setleri, bizi bu dümyadan olup bitenlerin olup bitmemiş olmasını sağlamak için ve güzel işlerde bulunmak için engelleyen ne varsa onun bir temsili sanki. Oradan geçmek için geçmişin tecrübesi, cesaret ve hayal gücü yakıtı gerekiyor. Distopyadan dönüşen bir ütopya olacak gibi hissediyorum. Serinin ilk kitabıydı. Merakla ikinci kitabın sayfalarını çevirmeye başladım bile.
*Not: Kitaptaki yaşlı bakım merkezi ve Per amcanın hikayesi için Gizemli Yazar Per kitabını da okuyabilirsiniz.