Duygusal Sermaye sözleri ve alıntılarını, Duygusal Sermaye kitap alıntılarını, Duygusal Sermaye en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarih bilincinin önemine işaret eden çok sevdiğim bir anekdot var: Ömrünü birbirinden farklı coğrafyalarda, o diyar senin bu diyar benim gezerek geçiren bilge bir kişi, değerli bulduğu her sohbetten sonra, sohbet ettiği o yerden minik bir taş alıp heybesine koyarmış. Ona, neden bu taşları topladığı sorulduğunda şöyle demiş; Günün birinde, birileri bu taşların dilini öğrenirse, burada konuştuklarımızı da öğrenmiş olur. O yüzden bu taşlar bugün için değil, gelecek içindir.
“...hangi ideolojinin penceresinden bakıyorsanız, ona bağlı ve onun ışığında bir yorum getirirsiniz. Baktığınız pencere, bakışın şablonlarını sizin için hazır edecektir.”
Bilgi, koşullandırılmış beyinlerde ve yeni düşüncelere set çekmiş mekânlarda değil, sınırlandırılmamış zihinlerde ve özgür ortamlarda üretilebilir ancak.
“Yıllarca duygularımızdan koparak dünyaya kategorik bir bakışla baktık. İyiler ve kötüler... Bugün tüm bu düşüncelerin anlamsızlığı karşısında üzülsem mi, sevinsem mi bilemiyorum.”
Kayıp kent Atlantis’in giriş kapısındaki alınlıkta şöyle yazdığı rivayet olunur: “Yazdıklarınız ile söyledikleriniz arasında bir ilişki yoksa, sözcüklerden mutsuz oluyorsanız, bu kentte barınamazsınız.”
Eskiden karşı tarafa bir şey anlatabilmek için sadece tek bir şey biliyor olmanız yeterliydi. Günümüzde karşı tarafı anlamak için en azından karşı tarafın bilgisi halkında da bir şeyler bilmeniz gerekiyor. Bu yüzden sadece tek bir konudaki bilgi, bir sinerji oluşturabilmek için artık yeterli değil. Tersine, farklı olanların bir aradalığı yeni sinerji oluşturan kaynaklara dönüşüyor.
Geleceğe dair “öngörü “ler üretebilmemiz için “yanılgı”nın da bir erdem olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bir görüşe göre “insanlık tarihi, yanılgıların tarihidir.” Eğer “yanılgı” diye bir şey olmasaydı, tarih boyunca savaşlarda yenilmiş veya dağılmış tek bir topluluk dahi var olmazdı. Oysa tarihe bakınca bu durumun tam aksi yönde bir tabloyla karşılaşıyoruz: Tarih boyunca en güçlü uygarlıklar ve imparatorluklar, zaman içinde tekrarlayan yanılgılar sonucunda yeryüzünden silinmişlerdir.
“...Bir kurumda, çalışanlar arasında yıl içinde kişi başına düşen kitap sayısı istatistiki bir değer taşıyorsa eğer, orada zihinler hazır tutuluyor demektir. Eh, şüphesiz hangi kitapların okunduğu da önemli bir mesele...”