Kitabı ilk okuduğumda yarıda bırakmıştım. Seneler sonra tekrar okuduğumda neden yarıda bıraktığımı anlamadım. Çünkü kitap çok güzeldi. Klasik bir kurgusu olsa da merak uyandırıcıydı.
Adrienne kocasından boşanmış nafakasıyla yeni bir ev almıştır. Bu eve taşınırken eflatun kurdeleye sarılı mektuplar bulur ve bu mektupları okumaya başlar. Grace'e yazılan mektuplar 2.Dünya Savaşı'na giden William'a aittir. Bu mektupları tekrar ona teslim etmek isteyen Adrienne William'ın torunuyla karşılaşır. Torunu (Will) büyükbabasına karşı çok korumacıdır ve Adrienne'yi tehdit olarak algılar ve gitmesini söyler. Adrienne William'ı teknede yakalar ve mektupları verir birlikte akşam yemeği yerler ve Will de onlara katılır.
Grace başka biriyle kaçarken trafik kazasında ölmüştür. Mektupları cevap veren kişi de Grace değil Grace'in kardeşi Sara'dır. Adrienne Sara'yı bulur. Sara ve Pops (William) evlenir. Will ile Adrienne de evlenir. Kızları olur. SaraAnn 3 yaşındayken Sara ölür ve Pops da tekneye gittiğinde ölmüştür.
Sevdiğim kısım biraz şaşırtan Sara'nın William'a aşık olduğunu öğrendiğim kısımdı. Will ile Adrienne arasındaki ilişki de güzeldi Will'in Adrienne her güzel bir şey yapmaya çalıştığında suçlayıcı bakışları beni de rahatsız etti. Neyse ki bu huyundan vazgeçti.
Sevmediğim kısım Adrienne'nin 10 sayfa şehirden gitsem mi gitmesem mi diye düşünmesiydi.
Kitap genel olarak çok güzeldi. Mektupların o kendine has dokusu vardı. Çok hoşuma gitti.
Bazen diğerlerinin yollarına devam etmesini sağlayan şeyi merak ediyorum. Beni ilerleten sensin, Grace. Kıyıda yunusların oynayışını izlerken senin yüzündeki gülümseme, saçındaki rüzgar, teninden güneş parıltısıdır beni yoluma devam ettiren.
Geçmişten gelen aşk kokulu mektupların yepyeni bir gerçek aşka kapı aralayacağını kim bilebilirdi ki?
Giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle insanı şaşırtan, hem hüzne hem sevince sürükleyen harika bir roman olmuş... Neredeyse bittiğine üzüldüm...