Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın Tarih Tezleri'ne

El- Cevap

Sinan Meydan

El- Cevap Sözleri ve Alıntıları

El- Cevap sözleri ve alıntılarını, El- Cevap kitap alıntılarını, El- Cevap en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1980 sonrasına denk gelenlerin kabul edecekleri gibi, ilkokuldan üniversiteye kadar adını en çok duyduğumuz Atatürk hakkında okulda anlatılanlar içi boş hamasetin gölgesinde kalan işe yaramaz bilgi kırıntılarıdır.   Örneğin okulda, Atatürk'ün karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliğini az çok bilirdik, ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da. Kur’an’ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için verdiği mücadeleyi hiç duymamıştık. Devrimlerini ezberlerdik tarih sırasına göre ama o devrimlerin ardındaki tarihi, kültürel, sosyal, bilimsel, hatta dinsel gerekçelerden haberimiz yoktu. Örneğin halifeliği “dinin bir gereği” diye anlattıklarından halifeliğin kaldırılmasının “dine aykırı” olduğunu düşünürdük! Harf Devrimi’ni bilirdik de Latin harfleri diye bildiğimiz o harflerin aslında GöktürkEtrüsk kökenli harfler olduğunu, dahası bu devrim yasasının adının “Latin Harflerinin Kabulü değil “Yeni Türk Harflerinin Kabulü” olduğunu bile bilmezdik.
Yeşil Kuşak Projesi
Dünya Savaşı’ndan sonraki Soğuk Savaş döneminde ABD, en büyük rakibi Komünist Rusya’ya karşı hep “din” silahını kullanmıştır. ABD, 1945’ten itibaren Sovyet Rusya’yı çevresindeki Müslüman ülkelerle kuşatmak istemiştir. Afganistan, İran ve Türkiye bu bakımdan ABD’nin doğrudan etkisi altındaki İslam ülkeleridir. ABD, bu ülkelerde radikal İslami hareketleri desteklemiş, bu ülkelerde dini referanslı siyasi oluşumların iktidar olması için çaba harcamış ve hatta bu ülkelere yardım ederken de “din şartını” öne sürmüştür. ABD’nin bu “din eksenli”, “İslam merkezli” politikasının bilinen adı “Yeşil Kuşak Projesi”dir.
Reklam
Necip Fazıl, CHP ile sıkı fıkı olduğu dönemde doğal olarak rejimi savunmuştur. 1930'larda yaptığı konuşmalarında rejim karşıtı güçlere göz açtırmamaktan söz etmiştir. Örneğin Aralık 1930 tarihli Menemen Olayı'ndan sonra Ankara Türkocağı'nda Kubilay'ı anma toplantısında yaptığı konuşmada şöyle demiştir: "… Gözüme görünen şeyi açıkça, kaidesiz, tertipsiz ve imasız söylüyorum. Eğer zayıf tutarsan, eğer inkılabın yüreğini, hassasiyetini ve sinirlerini temsil etmezsen, bıçağın ters tarafı ile yirmi dakikada kesilen Kubilay'ın kafasında sana tevcih edilen akıbeti seyredebilirsin… Türkiye'nin nüfus kütüğündeki softa ve mürtecilerin yeşil kanını kurutacaksın; bu kadar…" Aynı Necip Fazıl yıllar sonra bu sefer Menemen Olayı'nın "düzmece" olduğunu iddia edecektir. 1969 yılında çıkan Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında şöyle demiştir: "1930 Aralık ayının sonlarına doğru Menemen'de cereyan eden hadise, birkaç serseriye yaptırılmış böyle bir tertip işinden başka bir şey değildir ve olanca gayesi büyük ve kuvvetli sandıkları bazı din adamlarını ortadan kaldırmak olmuştur." "Evet, bütün şahsiyetli Müslümanları, bilhassa Nakşibendi tarikatı büyüklerini ortadan kaldırmak için hükümetçe düzenlenen Menemen Vak'ası, tertiplerin en vicdansızını teşkil eder.
Sayfa 144 - İnkılap Kitabevi - Genişletilmiş 12. Baskı 2020Kitabı okudu
Görülen o ki, kendisi millet tarafından seçilinceye kadar, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil, Allah’ındır,” diyen R. Tayyip Erdoğan, yüzde elliye yakın bir oyla seçilip başbakan olunca, “egemenlik milletindir,” demeye başlamıştır. Aslında bu Siyasal İslamcılarımızın genel hareket tarzıdır. İktidar olana kadar demokrasiyi “İslam dışı” olarak görüp eleştiren İslamcılarımız, iktidar olduktan sonra demokrasiyi neredeyse “İslam’ın şartı” olarak görüp yüceltmişlerdir.
Doğu Perinçek’in ifadesiyle 12 Eylül’ün “Kenanist Kemalistleri” antiemperyalist olan Atatürk’ü “Batıcı”, anti-emperyalist bir düşünce olan Kemalizmi de “Batıcılık” olarak anlatmışlardır. Bu çerçevede anti-emperyalist çağrışım yapan “Kemalizm” kavramının yerine 1950’lerde icat edilip içi Batıcılıkla doldurulmuş olan “Atatürkçülük” kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Böylece çarpıtmalarla içi olabildiğince boşaltılan Atatürk imgesi, ne kadar yüceltilmişse o kadar sarsılmıştır. Bu içi boş yüceltme, Atatürk düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüştür. Aslında 1980 sonrasındaki bu oyunun bir benzeri 40 yıl önce, 1950’lerde, Menderes döneminde oynanmıştır.
1950- 1958 yılında TCDD İşletmesince basılan Demiryollarımız adlı resmi yayına göre 1950’de DP iktidara gelirken 3579 kilometre olan Türkiye’deki yeni yapılan demiryolu uzunluğu DP’nin iktidardan gitmesine iki yıl kala, 1958 yılında 3845 kilometreye ulaşmıştır. Yani 1958 arasındaki DP döneminde sadece 266 kilometre demiryolu yapılmıştır.
Reklam
Bu “yeni” lise tarih kitaplarında tarih, İslam öncesi köklerden soyutlanarak anlatılmaya başlanmıştır. Antik çağlar, eski Ön Asya ve Anadolu Tarihi birkaç cümleyle geçirilmiş, Türk Tarihi neredeyse Osmanlı hanedan tarihine indirgenmiştir.
Sayfa 62 - İnkılap Kitabevi - Genişletilmiş 12. Baskı 2020Kitabı okudu
Çünkü tarih derslerinde 1938’den sonrası anlatılmazdı. 1938’de Atatürk ölmüş zaman durmuş, tarih bitmiş gibiydi bizim için Tarihimizin en yakın dönemleri adeta “karanlık çağ” gibiydi. 1071’de neler olduğunu bilirdik de 1950’de neler olduğunu bilmezdik. 500 yıl önce yaşamış Fatih’i az çok tanırdık da 60 yıl önce yaşamış Menderes’i tanımazdık. Sanki birileri 1938’den sonrasını öğrenmemizi istemiyor gibiydi.
- “Asım Arslan, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük adlı kitabında aslında Atatürkçü olmadıkları halde “siyaseten” Atatürkçü görünen partileri, iktidarları şöyle eleştirmiştir: “Atatürk sanki ‘sandıktan hep kapitalistlerin temsilcileri çıksın ve Türkiye’yi hep onlar yönetsin, ulusal gelirin yarıdan fazlasını mutlu azınlığa verin, zenginleri daha
584 öğeden 381 ile 390 arasındakiler gösteriliyor.