Uzun zaman sonra elime aldığım gençlik türünde yazılmış olan kitap, Eleanor ile Park'ın hayatından kısa bir kesit sunuyor bizlere. Bir yıl, belki de daha az. Eleanor'un 4 küçük kardeşi, annesi ve üvey babasıyla mahalleye taşınması ile başlayıp bir yok olmuşluğa doğru sürükleniyoruz. Böyle dememin sebebi, ailenin başından geçenlerden son anda bile bahsedilmemesi. Şu sıralar bu tür sonlarla sınanıyorum. Ama alıştım sayılır, o yüzden bu bilinmezlik beni pek rahatsız etmedi. Her ne kadar böyle söylesem de; Sabrina, Fare, Maisie ve Ben'in sonradan neler yaşadıklarını öğrenmek isterdim. Neyse.
Sanki biri bana en sevdiğim şey olan karamelli frambuazlı pastanın kokusunu koklatmış da, koca pastayı gözlerimin önünde mideye indirişinin karşısında sulanan ağzımla kalakalmıştım. Ne yanına gidip bir dilim isteyebiliyor ne de kendime işkence çektirmekten vazgeçebiliyordum. Pastayı afiyetle yiyen, yazarın ta kendisi oluyor tabii. Kitabın bende uyandırdığı duygular böyle kısaca. Tıpkı Eleanor gibi, Park'ın hiç görmediğim/göremeyeceğim ailesine özlem duymaktan vazgeçtiğim âna kadar, sayfalar boyunca yaşadığım duygular dimağımdan silinmeyecek.