Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten ergeç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki, asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün, elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
Sarı bir ormanda ikiye ayrıldı yolum,
İkisinden birden gidemediğim ve yoldaki
Tek yolcu olduğum için üzgün, uzun uzun
Baktım görene kadar birinci yolun
Otlar çalılar arasında kıvrıldığı yeri;
Sonra öbürüne gittim, o kadar iyiydi o da,
Ve belki çimenlik olduğu, aşınmak istediğinden
Gidilmeye daha çok hakkı vardı; oysa
Ordan gelip geçenler iki yolu da
Eş ölçüde aşındırmıştı hemen hemen,
Ve o sabah ikisi de uzanıyordu birbiri gibi
Hiçbir adımın karartmadığı yapraklar içinde,
Ah, başka bir güne sakladım yolların ilkini!
Ama bilerek her yolun yeni bir yol getirdiğini,
Merak ettim geri gelecek miyim diye.
İç geçirerek anlatacağım bunu ben,
Nice yaşlar nice çağlar sonra bir yerde:
Bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben –
Ben gittim daha az geçilmişinden,
Ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.