Kur’an-Evrim Münasebetinde Usuli Hatalar

Eşref-i Mahlukatı Anlamak

Melikşah Sezen

Newest Eşref-i Mahlukatı Anlamak Quotes

You can find Newest Eşref-i Mahlukatı Anlamak quotes, newest Eşref-i Mahlukatı Anlamak book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Mesela Kur'ân-ı Kerim, Hz. İså (a.s.)'ın babasız dünyaya gel- diğini bildirmektedir. Fakat Hz. Meryem validemizin aslında çift cinsiyetli olduğunu ve Allah'ın böyle bir şeye kadir olduğunu iddia etmek neticede teist bir güçle Kur'ân buyruğunu te'vile yeltenmekten farklı değildir. Halbuki Allah'ın, Hz. İsâ (a.s.)'ı babasız dünyaya getirmesinin onun kudreti içerisinde pek çok yolu bulunmakla birlikte biz bu yolun, birilerinin yorumu, tahmini vs.den ziyade Kur'an'ın zahiri mânâsı üzere olduğunu kabul ettiğimiz için teist değil Müslümanız... Aynı durum evrim meselesi için de farklı değildir. Evet Ömer Nasuhi Bilmen merhumun da ifade ettiği üzere, Allah'ın insanı evrimle yaratmış olması muhal değil aklen caiz bir şeydir. Lakin bu durum onu kabul etmemiz ve Kur'ân'ın zahiri mânâsını terk etmemiz, onu te'vil etmemiz için kâfi de değildir. Daha evvel belirtildiği üzere bu noktada daha kat'î karinelerin mevcut olması icap etmektedir. Dolayısıyla 'bir Müslüman evrimci olabilir mi?' gibi yazılar yazan isimlerin aslında Müslümanın kaynaklarıyla değil teist bir tasavvurla sarf-ı kelâm ettiklerini, en fazla bu anlayışın evrim kabulüyle karşılaştığı/karşılaşacağı müşküllerini çözdüklerini söyleyebiliriz.
İlk insanın evrimsel bir süreç neticesinde ve tek hücreliden çok hücreli canlılığa ilerleyerek vücut bulduğunu kabul edenlerin zaman zaman kullandığı bir argüman olan, 'Allah insanı böyle yaratmış olamaz mı?, Allah insanı birden yaratmaya kadir de evrim ile yaratmaya kadir değil mi?' gibi suallerin aslında İslâm nazarında herhangi bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bu gibi suallerden hareketle evrim kabulünün Allah tasavvuruyla tenakuza düşmediğini vurgulayarak aslında bunu kabul etmenin herhangi bir arıza oluşturmayacağını öne sürmektedirler. Halbuki anlayışını bu mantığa göre tanzim eden kişi Müslüman değil tesit olur. Müslümanın eğer merak ettiği konuda bir nas varsa- ilk müracaat edeceği ve kendisini onu kabul etmekle mükellef bileceği yegâne kaynak Kur'ân-ı Kerim'dir. Çünkü herhangi bir meseleyi sadece Allah'ın kudretine havale etmek aslında onu çözüme kavuşturmak değil aksine herkesin gönlünü hoşnut etmek kabilinden bir iştir.
Reklam
Müslüman, Allah, peygamber ve dine dair kabullerinin tümü- nü Hz. Muhammed (s.a.v.)'in buyrukları ile belirleyen, şekillendiren ve sınırlayan kişiyi ifade etmektedir.
Teist, peygamberlerin ve dinlerin mevcudiyetini kabul etsin ya da etmesin Allah inancına sahip olan herkesi ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin tümü bu kavramın içerisine dahil edilmektedir. Fakat bağlamdan da anlaşılacağı üzere teist olmak Müslüman olmakla aynı şey değildir. Sadece Allah, peygamber ve din kabulünde müşterek paydaya sahip olmak demektir. Halbuki bir kimsenin Müslüman olması sadece Allah, peygamber ve din kabulüne sahip olmasıyla gerçekleşmez. Bu mefhumların muhtevasının Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bildirdiği üzere olduğuna iman etmesiyle, muhtevasının onun bildirdiği şekilde doldurmasıyla sabit olur.
Netice-i kelâm olarak dilin mahlûk olması Kur'ân'daki her kelimenin te'vil edilmesi için 'mutlak bir gerekçe değildir. Öte yandan bu çok enteresan bir iddiayı da örtülü olarak savunma anlamı taşımaktadır ki o da: 'Allahu Teâlâ'nın ne murad ettiğini bilip, kelimelerin bu muradı aktarmaya kifayet etmediği iddiasıdır. Bunu kim nasıl bilir ve iddia edebilir? Bilmek ve iddia etmek makul değilse söz konusu beyânlarla varılmak istenin fasit olduğu da teslim edilmelidir. En azından her ilmi erbabından almak gerektiği konusunda ısrar eden ve evrim konuşmak için biyoloji bilmeyi zaruriyattan gören isimlerin bu ilimlere karşı da aynı düşüncelerini sürdürmelerini beklemek abes olmasa gerektir.
Kur'ân madem tevkifi ve muradı en güzel surette aktaran kelimelerle inzâl edilmiş o hâlde neden farklı anlayışlar mevcut denilirse, buna öncelikle usûl-i fıkıh ve ilm-i vaz' ile cevap verileceğini söyleyebiliriz. Konunun usûl-i fıkha bakan tarafında âyetlerin doğru anlaşılmasına tesiri olan nasih-mensuh, mutlak-mukayyed, âmm-hâss, muhkem-müteşabih gibi konu başlıklarını bilinmeden âyetlerin neden farklı farklı anlaşıldığını kavramak mümkün değildir. Öte yandan yine usûl-i fıkıh sahasında meselenin delâlet vecihleriyle alakalı tarafları da bulunmaktadır. Bu ise tamamen ibarenin kendisini inceleme dönük bir faaliyettir ki dil hakimiyeti ve üstüne anlambilim sahasında yetkinlik isteyen bir incelemedir denilebilir. Tabi bunun birde dile fesahat ve belağat yönünden vukufiyeti de hesaba katarak düşünmek gerekmektedir.
Reklam
124 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.