Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ev: İşleri ve Etkileri

Charlotte Perkins Gilman

Ev: İşleri ve Etkileri Hakkında

Ev: İşleri ve Etkileri konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
10/10
2 Kişi
2
Okunma
2
Beğeni
184
Görüntülenme

Hakkında

Feminist araştırmalar bir yandan kadınların ev idaresindeki payına yönelik çalışmaları sürdürürken diğer yandan kadın kültürünü merkezi, güçlü ve inşa edici vesikalar olarak ortaya koymaktadır. Felsefesini, kadınların sosyal statüsünün ekonomik temeli üzerine inşa eden Gilman da bu meseleye; toplumsal ilerlemenin, ev dışında tamamen erkekler tarafından sağlandığına yönelik eleştirisiyle müdahil oluyor. Kadının ev yaşamından özgürleşmesi yalnızca bir eşitlik mücadelesi değil aynı zamanda evin savurganlığı ve verimsizliği nedeniyle bir tür zihniyet meselesi olarak gündeme getirilmelidir. Kadının evdeki yeri, bu yüzyılda da çok az değişmişken, gündelik yaşamdaki erkek formlarını yeniden tasarlayarak tüm insanlığa uygun hâle getirmeye çalışan Gilman’ın ev teorisi ve meydan okuyuşu şu soruda kendini bulur: “Ev mi dünyamız olsun yoksa dünya mı evimiz?”
Editör:
Talha Dereci
Talha Dereci
Tahmini Okuma Süresi: 7 sa. 15 dk.Sayfa Sayısı: 256Basım Tarihi: 20 Aralık 2022Yayınevi: Akademim YayıncılıkOrijinal Adı: The Home: Its Work and Influence (1904)
ISBN: 9786057181022Ülke: TürkiyeDil: Türkçe
Reklam

Yazar Hakkında

Charlotte Perkins Gilman
Charlotte Perkins GilmanYazar · 9 kitap
Amerikan edebiyatının etkili sesi Charlotte Perkins Gillman (1860-1935), feminist harekete yüzyıl dönümünde önemli katkılar yapan Amerikan geleneğinin önemli yazarlarından biridir ve feminist bir bilinçle yazan ilk Amerikalı (feminist) kadın yazar olarak kabul edilir. Din bilimcisi olan babası çocukken ailesini terk ettiğinden yalnız ve mutsuz bir çocukluk geçiren Gillman, yaşamı boyunca kadınlara uygulanan adaletsizlikleri eleştirmiş ve kadınların oy hakkını savunmuştur. Sanat öğretmenliği ve mürebbiyelik yapan Gillman, yazar olacağını sezdiğindeyse gönülsüzce evlenir. Ancak bir anne, ev idarecisi ve eş olarak yaşayacağı güçlükleri de tahmin eder ve evlendikten on bir ay sonra bir kızı olduğunda umutsuzluğa kapıldığından evliliğinde sorunlar yaşar. Annesi ve kocası ise, genç kadını depresyonu yenmesi için dinlenmesi gerektiğine inandırarak, tedavi için Philadelphia, Amerika'da döneminin kadınların sinir hastalıklarında uzmanlaşmış ünlü nörologu Dr. Sir Weir Mitchell'a gönderir. Histeri hastalarına verdiği dinlenme kürleriyle ünlü nörolog, Gillman'a altı haftalık yatak istirahatı verir ve entelektüel aktivitelerini kısıtlar. Eve döndükten sonra üç ay boyunca bu tavsiyelere uyan Gillman, zihinsel bir çöküntü olan "borderline" hastalığının eşiğine gelir ve nerdeyse çıldırır. Hayatını, isteksiz bir eş ve anne olarak yaşamakla, hevesli bir yazar olmak arasında geçirdiğini düşünür. 1888'de ise, evliliğinin deliliğine meyil verdiğini anladığı için boşanma davası açan Gillman, kızıyla birlikte Kaliforniya'ya taşınsa da ancak 1892'de resmen boşanabilir. 1900'de yeniden evlenen yazar, 1934'de eşinin ölümü üzerine kızının ailesinin yanına taşınır ve bir yıl sonra göğüs kanseri olduğunu öğrenince bunun üretken yaşamına engel olacağına inandığı için intihar eder. Gillman'ın boşandıktan sonra kaleme aldığı ve evliyken yaşadığı depresyonu otobiyografik öğelerle birlikte anlattığı "Sarı Duvar Kağıdı" adlı öyküsü de, Freud'un özgül nedenlerle oluşan nevroz tespitine uygun bir biçimde sinirsel buhranları yüzünden doktor tavsiyesi üzerine, kocasıyla birlikte dinlenmeye geldiği yazlık malikane de kocasından ve onun kız kardeşinin kontrol ve baskılarından uzakta, gizlice yazı yazmaya ve kitap okumaya çalışırken tamamen çıldırarak; evin sarı renkli duvar kağıtlarının desenlerinden dışarı çıkmak isteyen bir kadın olduğunu düşünen, yazar bir kadının hikayesini anlatır. Öykünün hemen başında, kocasıyla birlikte babadan miras kalan kolonyal bir malikaneye taşınan anlatıcı kadının, "perili ev" diye tabir ettiği ev, 19. yüzyıl romanslarını andıran bir atmosfere sahiptir. Patriarkal bir simge olan bu muazzam evin, kolonyal bir malikane olduğu gerçeğinin ilk olarak vurgulanması, Amerikan tarihinin köle ticareti geçmişine de işaret eder ve öykünün sonunda, anlatıcının ancak duvar kağıdının desenlerinde gördüğü kadın gibi delirerek özgürleşeceğini ima eder. Kölelerin özgürlük hareketiyle özdeşleşerek, kolonyalizm eleştirisi de yapan yazar, kadınların toplumsal cinsiyet öğretilerinin dışına çıkarak, özgürleşmeleri gerektiğini de savunur. Gillman'a göre bu bağlamda, siyah kölelerin hayaletleri de, Amerikan kadının bastırılmışlığında, susturulmuşluğunda ve nihayet deliliğinde açığa çıkacaktır. Hikayenin sonunda anlatıcı kadın, baskıdan kaynaklanan kendi şizofrenik bölünmesini yansıtır bir biçimde hem duvar kağıdını hem de kendi yazılarını kast ederek kocasına "Sonunda sana ve Jane'e rağmen çıktım! Ve, kağıtların çoğunu parçaladım, yani beni tekrar oraya kapatamazsın." der.