Gladkov’un bu romanı okuyucuya Bolşevik Devrimi’nin muhtevasına dair çok şeyler anlatmakla beraber bu devrimin -ve her devrimin- zaman ve mekanın ötesinde gerçekleşmediğini bilakis tarih içinde olgunlaşan ve/veya olgunlaşmayan koşullarda gerçekleştiğini yalın ve çarpıcı bir şekilde aktarıyor. Toplumsal Varlık’ın bütünsel bir dönüşümünün karikatürize edilen bir biçimde ileriye dolu hareket etmek demek olmadığını, ileri-geri hareketin bu dönüşümün esas niteliği olduğunu ifade eden romanda; Bolşevik Devrimi’nin vermek zorunda kaldığı emperyalist destekli beyazlara karşı askeri iç savaş ve toplumsal öznelliğin dönüşümüne dair verdiği ideolojik savaş sürükleyici bir kurguyla okuyucunun gözleri önüne seriliyor. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dönüşümünün ayrıca vurgulandığı romanda, ataerkinin etkisinde kalan okuyucu için huzursuzluk verici pasajlar da içeriliyor. Eski düzenin kalıntılarının basit bir hokus pokusla ortadan kalkmayacağını anlatırken , mücadele koşullarının azami düzeyde ağır olmasına karşın umut etmekten vazgeçmemek gerektiği ise yazarın bir diğer mesajı. Bu romanın ardından Ehrenburg’un destansı üçlemesini de şiddetle tavsiye ediyorum.