* Tanpınar şiirinde Divan şiiri öğelerinin varlığı bilinmeyen bir şey değil. Çoğu şiirinde bu türün öğelerini, özelliklerini bulmak olası. Ama özellikle "Leyla" şiiri, daha adıyla bile nerede durduğunu gösteriyor; Onun (şairin) aşık olduğu kadın Leyla'dır; ipek saçları örülen, kement gibi boyna takılan, derdini yanan bir muma ağlayan ve doğaldır ki yalnızca "rüya"da görülen bir kadın...Yalnızca bu şiirde değil, çoğu şiirinde de aşık olunan kadının (şair adım anmasa da) Leyla olduğu düşünülür. Çünkü somut bir gerçekliği yoktur; ya bir aynadan yansır, ya duvardaki bir fotoğraftan ya da bir heykelden ...Bir "yansıma" olması, gerçek olmasını engellemeyebilirdi; sonuçta hepimizin yaptığı benzer bir şeydir: Eşyayı kendi bilinç prizmamızdan geçirmek ve öyle anlamlandırmak. Şairin yaptığı da budur ama o, bu prizmayı öylesine "katı" kullanır ki, okura hiçbir müdahale olanağı bırakmaz. Sevgili, yani Leyla, yani kadın; güneş'tir, nur'dur, şafak'tır, iyi, güzel, kusursuz olandır. Hal böyle olunca, doğaldır ki "cansız" olması gerekir. En azından donmuş! Kadının Tanpınar şiirindeki
kadın imgesi için en doğru niteleme bu olacak: Donmuştur onun kadını...Öyle donmuştur ki, şair ne derse desin o etkilenmez. Öylece durur; ya bir duvarda ayna olarak:
"Derin sularında bu ayna her an
Sizden bir parıltı aksettirecek" ("Ayna")
ya bir çerçevede fotoğraf olarak:
"Bir kadın başı duvarda
Uzanmış süzüyor beni" ("Sabaha Karşı")
* Çiğdem Sezer