Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a

Deniz Durukan

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"RÜYASI ÖMRÜMÜZÜN ÇÜNKÜ / EŞYAYA SİNER"
* Tanpınar şiirinde Divan şiiri öğelerinin varlığı bilinmeyen bir şey değil. Çoğu şiirinde bu türün öğelerini, özelliklerini bulmak olası. Ama özellikle "Leyla" şiiri, daha adıyla bile nerede durduğunu gösteriyor; Onun (şairin) aşık olduğu kadın Leyla'dır; ipek saçları örülen, kement gibi boyna takılan, derdini yanan bir muma ağlayan ve doğaldır ki yalnızca "rüya"da görülen bir kadın...Yalnızca bu şiirde değil, çoğu şiirinde de aşık olunan kadının (şair adım anmasa da) Leyla olduğu düşünülür. Çünkü somut bir gerçekliği yoktur; ya bir aynadan yansır, ya duvardaki bir fotoğraftan ya da bir heykelden ...Bir "yansıma" olması, gerçek olmasını engellemeyebilirdi; sonuçta hepimizin yaptığı benzer bir şeydir: Eşyayı kendi bilinç prizmamızdan geçirmek ve öyle anlamlandırmak. Şairin yaptığı da budur ama o, bu prizmayı öylesine "katı" kullanır ki, okura hiçbir müdahale olanağı bırakmaz. Sevgili, yani Leyla, yani kadın; güneş'tir, nur'dur, şafak'tır, iyi, güzel, kusursuz olandır. Hal böyle olunca, doğaldır ki "cansız" olması gerekir. En azından donmuş! Kadının Tanpınar şiirindeki kadın imgesi için en doğru niteleme bu olacak: Donmuştur onun kadını...Öyle donmuştur ki, şair ne derse desin o etkilenmez. Öylece durur; ya bir duvarda ayna olarak: "Derin sularında bu ayna her an Sizden bir parıltı aksettirecek" ("Ayna") ya bir çerçevede fotoğraf olarak: "Bir kadın başı duvarda Uzanmış süzüyor beni" ("Sabaha Karşı") * Çiğdem Sezer
Sayfa 52 - EverestKitabı okudu
Orhan Veli'nin kısa ömrüne sığdırdığı aşklarından birinin de Agatha Christie olduğu söylenir.
Reklam
Lavinia
* Özdemir Asaf'ın "Lavinia" adlı şiirindeki kadın gerçekte kimdir? Lavinia, 2 Mayıs 1925'te İstanbul'da doğmuş, Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra Olgunlaşma Enstitüsü'nde resim öğretmeni ve giyimçizer (stilist) olarak çalışmış, resimle yetinmeyip şiir de yazmış, ilk evliliğini ilhan Selçuk, ikinci evliliğini Ôztürk Serengil, üçüncü ve son evliliğini Muhlis Hasa ile yapmış, 11 Eylül 2007'de yaşama veda etmiş Mevhibe Meziyet Beyat'tan başkası değildir. * Türkan Yeşilyurt
Sayfa 5 - EverestKitabı okudu
Halkçı Orhan, Hafifmeşrep Orhan
Çoğu şiirinde halktan biri gibi konuşur şair. Halkın dili ile duygularını dışavurur. Aşkını, sevdasını anlatırken bile yoksulluğundan söz etmekten geri durmaz. Bir İstanbul manzarası çizer şiirlerinde. Denizi, yosunun ve kadının kokusunu duyumsar, duyumsatır. Nerdeyse İstanbul'u onun kadar güzel anlatan bir şair yoktur. Bu nedenle İstanbul'un çapkın, vesikalı, vesikasız kadınlar onun şiirinde hayat bulurlar. "Alnımdaki bıçak yarası / Senin yüzünden / Tabakam senin yadigarın; / İki elin kanda olsa 'gel' diyor / Telgrafın senin / Nasıl unuturum seni ben / Vesikalı yarim". Doğaldır ki dilberler, yosmalar,bar kadınları geçerler onun şiirinden. Sevdiğine türlü türlü şeyler almak ister. Sakınmasız söyler söyleyeceğini. "Gel benim canımın içi, gel yanıma; / İpek çoraplar alayım sana; / Taksilere bindireyim, / Çalgılara götüreyim seni. / Gel, / Gel benim altın dişlim; / Sürmelim, ondüle saçlım, yosmam; / Mantar topuklum, bopstilim, gel" der.
Sayfa 105 - EverestKitabı okudu
Bir Garip Orhan Veli'nin Kadınları
* Asım Bezirci'nin demesiyle, "Şiiri müzikten, resimden ayırır. Şairaneliğe kapıyı kapar. Hayale ve tasvire boş verir. Süsten, karmaşıklıktan, zeka oyunlarından vazgeçer. Sadeliği, basitliği ve yalınlığı benimser. Duygudan çok akla dayanır. "Toplumsal sıkıntıları derininde duyumsar. Halkçı, halktan bir kişi olarak halktan kişileri çok sever. Elbette kadınları da ama daha çok güzel işçi kadınları sever. Onun o dönemde yazdığı şiirler bir anlamda aristokrat kadınlara tokat niteliğindedir. Çünkü o şimdiye kadar yapılmayanı yapmış, sokaktaki kadına şiir yazmıştır. "Güzel kadınları severim, / İşçi kadınları da severim. / Güzel işçi kadınları / Daha çok severim."derken tercihini neden yana yaptığını da ifade etmiştir. Ama bu şiirlerde halka ve onun diline duyulan yakınlık daha çok duygusal anlamdadır. Bu daha sonra göze çarpacaktır. Kuşu, böceği, denizi, kediyi, akşamı, aşkı anlatırken de toplumsal değerlerin onu ne kadar sıktığının farkında olacak, sıkıntıların kaynağına inmek konusunda biraz bekleyecektir. Ki bunda yaşadığı tarihsel sürecin etkisi büyüktür. * Betül Tarıman
Sayfa 98 - EverestKitabı okudu
Bedri Rahmi'de, Karadut'tan, Talaslı'ya Kadın İmgesi
* Bedri Rahmi'ye göre, kadın ve doğa özdeştir. Her ikisi de veluttur, yaratım sancıları içindedir. Her ikisi de kendi başlarına birer amaçtır ama kurtlar sofrasında birer araç/alet olarak iş görmeye başlamışlardır.Şehir hayatı Bedri Rahmi'nin kadınını kendi özüne başkaldırır hale getirmiştir. Dolayısıyla kadının doğal formunu terk edişi, başlangıçta Meryem kadar kutsal olan Talaslı'yı murdar, yoz bir insan modeline dönüştürür. Şair, doğanın Talaslı'ya sunduğu olanakların ve verimin şehir yaşamına adapte olmak arzusuyla yavaş yavaş tüketilmekte ve yoksullaştırmakta olduğunun farkındadır. Kadının yaşamsal devinimi sağlayan kudreti ve tabiat ananın her bir varolana karşı hissettiği sonsuz şefkat ve merhametin bir sonucu olarak özgür ruh, şehir hayatının yozlaştıran etkisiyle kaçınılmaz olarak korkuya dönüşür. Turnam telli turnam Talaslı Eller kınalı Gözler sürmeli Nereden bulmalı Satın almalı Büyük şehirlerde her şey satılır Arzular her zaman satın alınmaz Talaslı Ağzında ot getirdin Memende süt getirdin Sana kapılarını açmadılar Otun çürüdü / Sütün kurudu Bir Meryem olabilirdin Bir manken oldun. * Seda Eriş
Sayfa 80 - EverestKitabı okudu
Reklam
Mavi Gözlü Dev'in, Nazım'ın Kadınları
* Bir kadına, bir sevgiliye sesleniliyorrnuş gibi duran ilk şiir ise 1918 tarihli "Beklerken"dir. "Gözlerim yollarda beklerim seni / Koyu karanlıklar üzüyor beni /Saatler geçiyor gelmedin hala" (s.22) dizeleriyle başlayan şiir, ll'li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Aşka karşılık vermeyen sevgiliyi sıradanlaştırdığı "Bence Şimdi Sen de Herkes Gibisin", 16 yaşındaki şairin yeteneğini ispatlar niteliktedir. Bunların ardından pınarınsesini ölü yavuklusundan bir çağrı gibi duyup kendini sulara bırakan Nazlı'nın hikayesinde, oğlunu ve kocasını denize kaptırmış bir ananın acısını anlatan "Fırtınadan Sonra"da genç kız ve anne figürleri ortaya çıkar. "Samiye'nin Kedisi"ni Yahya Kemal'e okutan Nazım Hikmet, büyük şairden övgüler alır; pis, uyuz bir kediyi böyle övebiliyorsa şair olacağı söylenir (A'dan Z'ye Nazım Hikmet, s. 76). Bu şiirin ikinci dörtlüğü "kadın" teması açısından, daha sonraki şiirlerde bolca karşımıza çıkacak "güvensizlik" kavramı bağlamında önemlidir. "Severken aldatıp birden kaçardı/ Okşarken apansız pençe açardı / Onda bir kadının gururu vardı/ Sürmeli gözlerinden riya akardı" (İlk Şiirler, s.26). * Nilay Özer
Sayfa 25 - EverestKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.