Ömer Seyfettin'den bir yandan acındıran, bir yandan güldüren bir öykü. Bir hoca ve öğrencileri arasında geçen trajikomik bir öykü. Tam konuyu nereye getirecek nasıl bağlayacak derken aşağıdaki şu güzel cümle ile öyküyü noktalıyor Ömer Seyfettin.
Fakat . . .
Fakat, bunun gibi, hayattaki her gülünç
şeyin altında görünmez bir facia yok mudur?
FalakaÖmer Seyfettin · Bilgi Yayınevi · 20166,8bin okunma
Falakaya bilmeyen yoktur herhalde Çok şükür hiç falakaya yatırılmadım ama eskilerin hocaları pek bi gaddarını canım İyi ki eğitim sistemi değişmiş Ama bazılarının sadece kötekten anladığı gerçeğini değiştirmiyor bu durum
Varolun
FalakaÖmer Seyfettin · Bilgi Yayınevi · 20166,8bin okunma
Karaya çıkan askerler, ak sakallı bir ihtiyarın kendilerine doğru koştuğunu görünce, 'Dur!' diye bağırdılar. İhtiyar durmadı, bağırdı.
“Ben Türk'üm oğullar, ben Türk'üm!”
‘’zamanın devletlileri mevkilerine hep boyun eğip el etek, hatta ayak öpüp bin türlü yaltaklanmayla, riyayla, dalkavukla çıktıklarından, etraflarına daima hep bu hor görülen aşağılık mazilerinin çirkin hareketlerini tekrarlayanları toplarlar. Gözdeleri, adamları, korudukları, hep alçak riyakarlar, ahlaksız yağcılar, namussuz soytarılar, haysiyetsiz dalkavuklardır! Mert, doğru, onur sahibi, hür, vicdanının sesine kulak veren bir adam gördüler mi hemen düşmanlık güder, mahvına çalışırlar. Gedik Ahmet Paşa niçin hançerlendi paşam?’’
"O halde bizden elçi gidecek adamın çok cesur olması lazım! Öyle bir adam ki, ölümden korkmasın. Devletin şanına dokunacak hareketlere karşı koysun. Ölüm korkusu ile uğrayacağı hakaretlere boyun eğmesin..."