Biz burada bir meleğin tavırlarını tasvir etmiyoruz. Namusunun muhafazasını bilir, insan gibi yaşar, gerçekten alafranga ve alelhusus [hele] zamanımızda yaşayan bir genç adamın hakikat-ı ahvalini [gerçek durumunu] tasvir ediyoruz.
Bazı adamlar vardır ki, kendi bildikleri şeyleri nasıl öğrenmiş olduklarını bilmezler. Bahusus ki [Özellikle] memleketimizde bilenlerin çoğu bildiklerini nasıl öğrenmiş olduklarını bilmezler.
Ömrümüz o kadar azdır ki, bu âlemde en şiddetli ihtiyaçla muhtaç olduğumuz deneyimleri bizzat gerçekleştirerek onlardan edilecek istifadeyi etmeye ömür yeterli değildir.
“Aşkının derdiye eridim. Hayatımın geri kalanından ümidim kalmadı. Şimdi ise dudaklarım üzerine gelmiş olan tatlı canım seni görmek ister. Fırlayıp çıksın mı, yoksa yerine dönsün mü, fermanınız nedir?”