Felsefe ve Vahiy

Veysel Kaya

Felsefe ve Vahiy Posts

You can find Felsefe ve Vahiy books, Felsefe ve Vahiy quotes and quotes, Felsefe ve Vahiy authors, Felsefe ve Vahiy reviews and reviews on 1000Kitap.
472 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 18 days
Felsefenin Sınırları
Akıl yaratıcıdan üstün değildir bu sebeple, hakikati ararken aklımızı kullanırız fakat referans noktası akıl ve bilim olamaz aklı ve bilimi yaratan yaratıcıdır. Hakikat arayışında aklın ve bilimin erişemediği noktalar olacaktır burada devreye metafizik girer . Akıl ilahlaştırılamaz Bilim aklın ürünüdür yeni dünya tanrı yerine aklı ve bilimi koyarak tezat içindedir. Kitap daha çok islam felsefe tarihini anlatmaktadır, felsefeye islam aleminden İbni Sina, İmam Gazali gibi yazarlar tarafından hangi açıdan ve hangi sınırlar içerisinde bakıldığını görmek açısından güzel kitap.
Felsefe ve Vahiy
Felsefe ve VahiyVeysel Kaya · Klasik Yayınlar · 20183 okunma
(38) Allah'ın kendi özünden ayrı bir güçlülük vasfı sayesinde güçlü olması, kendi özünden ayrı bir bilgi sayesinde bilen olması, kendi özünden ayrı bir dirlik sayesinde diri olması imkansızdır. Kanıtı şu şekildedir: Yüce Allah böyle olsa, O'nu diri, güçlü, bilen yapan vasıflar için iki durum söz konusu olurdu. Ya bu vasıflar ezelidir, ya da sonradan ortaya çıkmıştır. Ezeli olsalar, bilgi, dirlik, güç gibi sıfatlar olmaları yerine, “bilen”, “diri”, “güçlü” gibi bu sıfatlara sahip varlıklar olmaları da mümkündü. Çünkü ezeli olan bir şey, diğer bir ezeliye kendi özü dolayısıyla benzemelidir. Ortaya çıkmış olsalar, Allah onları ortaya çıkarmadan önce bilgisiz, cansız, güçsüzdür, demek olur. Öyleyse Yüce Allah, kendi özünden ötürü bilen, güçlü, diridir. Aslında tüm bu sıfatlar Allah için tek bir anlam, tek bir gerçeklik taşır.
Reklam
(21) Şöyle denilmiş: Yüce Allah'ın tüm fiilleri hikmet ve yarara dayalıdır. Yaratılmışlar söz konusu olduğunda, akıl açısından hikmet ve yararı birbirinden ayırmak imkânsızdır; bu iki şey birbirine bağlıdır. Hikmeti Yüce Allah'a yakıştırırız; çünkü hikmet; bilme, cömertlik, esirgeme gibi Allah'ın kendine ait sıfatlarındandır. Yararı ise yaratılmışlara yakıştırırız. Yarar, hikmetin sonucudur. Yüce Allah yaratıkları için en yararlı olan neyse ancak onu yapar. Bu yararın nedeni ise hikmettir.
Tüm işler ancak tevhid ile değer kazanır; tüm bilgiler sonunda tevhide götürür. Eğer insan evreni ve İçindekileri mertebelere, gerçekliklere, izlere ve sıfatlara göre bilmekle yüceliyorsa, o evrenin tanrısını, rabbini, yaratıcısını, yöneticisini, çekip çeviricisini, birleştiricisini, derleyip toplayıcısını, ayırıcısını bilen sence nasıldır? Bilgi ancak tevhidle olur. Yalnızca bilgiyle iş temize çıkar. Tevhidin dili, birleme ve ayırmayı birleştirmektir. Baş olmak, birlik olmadan olmaz. Başkanların sayısı arttığı müddetçe başkanlığı doğuran etkenlerdeki kusurlar da artar, Yüce Allah'ın kitabında şöyle denir: “Eğer yerde ve gökte bir tanrı yerinde daha fazla tanrı olsaydı, yer ve gök bozguna uğramıştı” (el-Enbiyâ 21/22).
İnsanın en acayip hallerinden biri şu ki, bu konuda nasibi en az olan kimselerin bile kendini en nasipli sanıp insanlara kılavuzluk etmeye giriştiklerini görürsünüz. Böyleleri en yüksek mertebeye sahip olduklarını iddia etmekten de korkmazlar. Doğru yolda olanları yanlışa sevk ederler. Bilmezler, ama bilmediklerini de bilmezler. Bildiklerini sanırlar. Kusurluların kendi kusurlarını benimsemiş hale gelmelerinin, çabalamadan olgunluk arayışlarını terk etmelerinin altında yatan büyük bela budur. Bu anlamda şöyle denmiş: Kusurlu olana kendi ayıbı örtülüdür. Eğer eksikliğini bilseydi, pişmanlıktan içi daralırdı.”
Her şeyi bildiğini düsünuyorsan, bilmelisin ki Yüce Allah'ı bilmedikçe hiçbir şeyi bilmiş sayılmazsın.
Reklam
(18) Şöyle deriz: Bedene ve ruha sahip olan insanın tüm bu iyilikleri bedeninde toplaması söz konusu değildir. Çünkü beden, ruh için bir araç konumundadır. Bedenler her zaman değişme, başkalaşma durumunda. dırlar; geçici olmaları gerekir. Zorunluluk durumu bedenleri geçici olmaya götürmektedir. Yüce Allah böyle takdir etmiştir. Öyleyse iyi olan şeyler, insan bilgi ve hikmeti elde ettiğinde ruhta meydana gelir. İffet, cesaret, hikmet ve adaletten oluşan erdemleri edinirken ve bu erdemleri tam hale getirirken insan bedene, beden dışındaki şeylere gereksinim duyabilir. Oysa hikmet, anlayış ve bilgiyi tam hale getirirken kendi dışındaki herhangi bir şeye ihtiyaç duymaz. Birçok kere tekrarladığımız üzre, insanın talep ettiği varlık, kalıcılık, eylemin etkisi, güç, gerçek hazlar gibi tüm iyilikler hikmetle kazanılır; Yüce Allah'ı bilmekle elde edilir. Yüce Allah Salt İlk İyi'dir. O, bütün maddi şeylerden, cisimsel maddelerden ayrıdır. Her şeyin yaratıcısı, her şeyin sahibi, her şeye güç yetirendir. Kendi kendine var olandır. Her şeyin varlıkta kalışı, her var olanın düzeni O'na bağlıdır.
Hikmet denilen şey, doğru eylem ve yüce Allah'ı tanımaktır.
Her iyi olan şey hikmetle kavranır. Bilmemek, insan özünü helak eder. Akıllı kişilere göre insanın bildiğini gösteren en sağlam niteliklerden biri, doğru eylemdir. İnsanın yanında olan üç yol azığı vardır. Bunlardan ikisi, bir noktada, ölmeden önce ya da ölüm esnasında insandan ayrılır. Bunlar mal ve çocuktur. Bu ikisi aslında insana yarar sağlamaz. Ama insan yine de bu ikisine olan tutkusundan dolayı onları göz önünde tutar. Diğer azık ise, ne ölmeden önce ne de sonra insandan ayrılır. O da, insanın yaptığı iştir. Eğer iş doğru ise insanı kurtarır. Yanlış ise insanı alçaltır. Öyleyse mutlu kişi, bu dünyada âhireti için azık hazırlayan, yok oluş diyarında kalıcı olan diyar için çalışandır. Allah, iyilik yapan herkesin karşılığını verir,
(57) Şöyle derim: Âhiretin ne olduğunu bilmek, bu dünyanın ne olduğunu bilmeye bağlıdır. Çünkü bu ikisi görelik kategorisi içindedir.* Görelik içinde olan nesnelerin özelliği, birbirinden bağımsız bilinemez olmalarıdır; yüksek-alçak, çift-yarı, baba-oğul örneklerinde olduğu gibi. Dünyanın adı bile âhirete işaret eder. Çünkü Arapçada dünya sözcüğü “alçak olma" anlamına gelen dünüvvden türetilir. “Âhiret”i niteleyen sözcük ise “erteleme” anlamına gelen £e'hirden türetilir. Dünya bizim ilk bildiğimiz şeydir. Dünyadaki olaylar, ilk duyumsadığımız şeylerdir. Çünkü dünyadaki olaylar duyu organlarıyla algılanır. Bu algıda tüm insanlar eşittir. Dünya yurdu olmasaydı, âhiret yurdu anlaşılamazdı. Âhiret yurdu olmasaydı da yaşadığımız yurda “dünya yurdu” denmezdi. Âhiret, Yüce Allah'ın açık bir hikmet, daha önceden var olan bir iradeyle var ettiği bir yurttur. Onun işlerini eksiksiz gücünün, genel yararı kuşatan hikmetinin gerektirdiği şekilde düzenlemiştir. Öyleyse bu dünya işleri, âhiret işlerine bağlıdır. Bu dünya yaşamı, âhirete dönüşe bağlıdır. Âhiret işlerine ait bilgilere ancak bu dünyaya ait işleri bilmekle ulaşılabilir.
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.