Felsefe-din arasında beliren geçimsizliğin kaynağını biraz
daha derinlerde aramaya koyulalım. Felsefe, özü gereği, bütün konulara soru sormakla, nedenlerin içine girmeye çalışmakla yaklaşır. Onun için sorun durumuna getirilemeyen, ne- denlerinin bulunduğu alana girilemeyen bir olay önemli değildir (böyle bir olay varsa). Düşünen kişinin karşısında soruya dö- nüştürülemeyen bir varlık geliştirici, verimli, üretici olmaktan uzaktır. Düşünmenin bir eylem olarak ilerlemesi sorunların bir- birini izlemesine bağlıdır. Bu nedenle felsefe ancak soru sor- mayı bilenler arasında geçerlidir. Felsefede soru sormadan düşünme, düşünmeden soru sorma sözkonusu değildir. Soru sorma ise sağlıklı bir bilinç ister, bilincin dışında kalan bir nesnenin felsefeyi ilgilendiren yanı yoktur. Bilinç sürekli bir akış- tır, kesintiye uğradığı yerde kişinin özelliğini biçimlendiren düşünme eylemi durur, kimi yerde bulanıklık, kendi olmama gibi olumsuz durumlar belirir. Dinin yapısına bakılınca bambaşka bir durum ortaya çıkar.