Askerler büyük bir hevesle iplere ve makaralara yapıştı ve gemileri yürütmeye başladı. Gemiler karada da denizde olduğu gibi mürettebatı tamamen içlerinde, yelken ve benzeri donanımı da yerli yerindeydi. Gemilerin çekilmesi sırasında sanki denizde gidiyor gibi komuta ile yelkenleri açıyorlar ve kürek çekecekler gibi kürekleri ellerine alıyorlardı; komutanları da direkler etrafinda ileri geri koşarak, ıslık çalarak, seslenerek ve kamçı ile kürekçilere vurarak gayretlerini artırmaya çalışıyorlardı.
1 Haziran 1453: Ayasofya'da ilk Cuma namazı.
10 Haziran 1453: vezir-i Azam Çandarlı Halil paşa'nın idamı.
18 Haziran 1453: Fatih'in Edirne'ye dönüşü.
....
İstanbul fethine ait birçok hadisler rivayet edilmektedir. Müslüman devletlerinin iç ve dış politikalarında etkili olmuş ve askeri politikalarında Hazreti Peygamber'in birer işareti sayılmıştır.
İstanbul fethi ve onun Fâtihi için aşağıdaki hadisten söz edilmektedir:
"Letüftehanne'l Konstantıniyyete, ve le ni'mel emrü zâlike'l emr, ve le ni'mel ceyşü zâlike'l ceyş"
Yani: "Konstantiniye, bir gün fetholunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır."
Bu hadis-i şerif, 857 yıllık heyecan dolu bekleyiş sürecinde Müslüman devlet ve toplulukların nişanesi olmuştur. Daha sahabe döneminde binlerce kilometrelik yollar aşılarak müjde gerçekleştirilmek istenmiştir. Gerçi, Müslümanların kalp
birliğini bozmak için bu süreçte "Böyle bir hadis yok. Uydurma" diyerek şaşırtma taktikleri de uygulanmamış değildir. Ama hiçbirisi kutlu fethin gerçekleşmesini engelleyememiştir.
Ulubatlı Hasan adlı bir yeniçeri ise, 30 arkadaşı ile kaleye tırmanıyordu. Bizanslılar, sekizini ok ve top atışlarıyla vurmuş ise de 22 kişi surlara tırmandı ama kısa sürede ok ve top atışlarında yaralandı. Ulubatlı Hasan ise sancağı kaleye dikti. Ancak ok darbeleri ve açılan ateşlerle orada vefat etti. Söylediği son söz ise: "Allah'ım, bu sancağı buradan indirme!" idi.
Bir yeniçeri müfrezesi, Ulubatlı Hasan'ın naaşını 2. Mehmed'in huzuruna getirir. Padişah, cenazeyi gözlerinden öperek: "Eğer Sultan olmasaydım, Ulubatlı Hasan olmak isteridim!" demiştir.
Fatih Hazretleri burada Achilleus, Ajas ve diğer kahramanların gömülü bulundukları yerleri araştırmış, Home-
ros'un büyük övgüyle söz ettiği bu kişileri ve yaptikları büyük hizmetleri hatırlayarak haklarındaki takdirkâr hislerini belirtmiş ve kendilerini methetmişlerdir. Padişahın başını
sallayarak şu sözleri söylediği rivayet edilir:
“Cenab-ı Hak, beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu zamana kadar
sakladı ve korudu. Biz bu şehrin düşmanlarına galip geldik ve onların yurtlarını aldık. Burasını Makedonyalılar, Tesalyalılar ve Moralılar almışlardı. Bunların biz Asyalılara karşı defalarca yaptıkları kötü davranışların intikamını, aradan birçok devirler ve yıllar geçmesine rağmen onların torunlarından aldık. "
Ben ki Sultan Mehmet Han'ım; üst ve alt tabakada da bulunan bütün halk şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunub şu hususları buyurdum:
Söz konusu rahiplere ve kiliselerine hiç kimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyasızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn-ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca meskun olsunlar ve kiliselerine yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ve ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışarıdan memleketimize getirecekleri kimselere dahi yeri ve göğü yaratan Allah hakkı için, Ulu Peygamberimiz hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüzyirmidörtbin Peygamber hakkı için ve kuşandığım kılınç için en ağır bir yemin ederim ki, yukarıda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkar oldukları sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir..
28 Mayıs 1478
Burada en çok dikkate şayan olan nokta şudur ki hayatı hemen hemen bin iki yüz yıllık bir süreyi kaplayan imparatorluğun kuruluşu ve kayboluşu ki Konstantin’in” hükümeti zamanına rastlıyordu. Validesi Eleni olan 'Konstantin' bu şehri yapmış ve her türlü gelişmeye ve saadete kavuşturmuştu. Yine annesi Eleni olan 'Zavallı Konstantin' başkentinin düşman eline geçtiğini görmüş, gelmiş ve geçecek olan soyuna son vermiştir.
Kral Konstantin'e yardım için Papa tarafından gönderilen otuz kadar gemi, Sakız Adasına vardıktan sonra uygun bir rüzgâr bulamayarak orada durmak zorunda kalmışlardı. Bir süre sonra da şehrin Osmanlılar tarafından alındığını haber alarak geriye döndüler.