Film Yönetmek Üzerine sözleri ve alıntılarını, Film Yönetmek Üzerine kitap alıntılarını, Film Yönetmek Üzerine en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Entropi, mantığın en basite, en düzenli duruma doğru mantıksal ilerleyişidir. Drama da böyledir. Entropi, yani drama, karmaşık durum dinginliğe kavuşuncaya dek sürer. Her şey karmakarışık olmuştur ve dinginlik durumuna dönmelidir.
Filmlerde, televizyonda yapıldığı gibi bir karakter ya da bir mekan yaratılmaz. Önemli olan "öykünün nerede geçeceği" değil, "ne hakkında olduğu"dur. Bu, bir filmi diğerinden farklı kılan şeydir. İzleyicinin ilgisini nasıl sürekli kılabiliriz? Tabii ki, fazla bilgi vererek değil, tam tersine bilgi vermeyerek; eksikliği, öykünün ilerleyişi bakımından engel oluşturmayacak tüm bilgiyi saklayarak. Hitchcock, Amerikan filmlerine çamur atıp, onların "konuşan insan görüntüleri" olduğunu söylemişti gerçekten de çoğu öyledir.
Dumbo mükemmel bir film örneğidir. Dumbo'nun sorunu, büyük kulaklarıdır. Kulakları doğuştan kocamandır. Kulakları büyüdükçe, çevresindekiler onunla daha çok alay eder. Bu sorununa bir çare bulmak için çabalamayı öğrenmek zorundadır. Bu klasik mitte Dumbo yol boyunca, ona yardımcı olacak küçük dostlar edinir. Uçmayı öğrenir. O ana kadar hiç fark etmediği bu yeteneğini geliştirir ve kendisini tanımaya başlar. Arkadaşlarından hiç de aşağı kalır bir yanı olmadığını, onlardan belki daha üstün değil, ama farklı olduğunu anlar. Kendisi gibi olmalıdır. Bu gerçeği fark ettiği anda yolculuğu biter. Büyük kulak sorununu onları küçülterek değil, kendini keşfederek çözer ve öykü burada biter.
Çizgi film izlemek yararlıdır; film yönetmek isteyenler için de sıradan filmleri izlemekten daha yararlıdır. Sanatçılar ne isterlerse onu yapmalarını mümkün kılan montaj kuramının farkına eski çizgi filmlerle vardılar. Çizgi filmlerde her şey hayal gücü üzerine kuruluydu; filmlerde gördüğümüz çekimler de, sanatçının hayalinde kurduğu çekimlerdir. Çizgi film izlerseniz, çekimleri nasıl seçmeniz, öyküyü görüntülerle nasıl anlatmanız ve kesmeleri nasıl yapmanız gerektiğine ilişkin pek çok şey öğrenebilirsiniz.
Filmin mekanik işleyişi tıpkı düş mekanizmasına benzer, çünkü sonuçta film de bir düş olmaya varır, değil mi? Düşlerdeki imgeler çeşitlilik gösterir ve fevkalade ilginçtir. Çoğuna müdahale edilmemiştir. Düşe gücünü veren, bu imgelerin art arda sıralanmış olmasıdır. Düşteki korku ve güzellik, geçmişteki, birbirleriyle bağlantısı olmayan, önemsiz olayların art arda sıralanmış olmasındandır. İlk bakışta bu art arda sıralanma sürekliliği olmayan, anlamsız bir iş gibi gelse de, bilinçli bir şekilde yapılan çözümleme, en yüksek ve en basit düzenleniş biçimini ve böylece, en derindeki anlamı açığa çıkarır.
Aynısı film için de geçerlidir. İyi bir film, tıpkı düşte olduğu gibi, kahramanın yaptıklarını kaydetmekten kendini kurtarmış olandır. Sonuç olarak film, bir "düşler silsilesi"dir. Amerikan filmlerinin çoğu o kadar izlenimci, daha da kötüsü o kadar zorlayıcıdır ki. Aslında Platoon, Dumbo'dan daha az ya da daha çok gerçekçi değildir. Her ikisi de öykülerini kendi çaplarında iyi anlatabilmişlerdir. Başka bir deyişle, tüm filmler kurmacadır; mesele, öykünün ne kadar iyi kurulmuş olduğudur.
Eğer yönetmen belli bir sahnenin neyi amaçladığını anlar ve orada amaçlananı sahnelerse, Tovstonogov'a göre hem yazara, hem de seyirciye olan sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Eğer yönetmen güzele, görüntüye, hatta betimleyici sahneye hiç düşünmeden başvuruyorsa, bu sahneyi oyunun mantıksal gelişimiyle bütünleştirirken pek çok güçlük çekebilir. Dahası, büyük bir baskı altında güzel görüntüyü çalışmasına katmaya uğraşırken, aslında bütün olarak oyunun ya da filmin aleyhine, kendisini o güzel görüntünün belirsiz katkısına bağlamış olur. Bu görüş, Hemingway tarafından da "Öyküyü yaz, tüm güzel satırları çıkar ve öykünün hâlâ işe yarayıp yaramadığına karar ver," biçiminde dile getirilmişti.
Yönetmen ve oyun yazarı olarak benim deneyimim şudur: Film ya da oyun, yazarın atabileceği fazlalıklarla orantılı olarak ilerleme kaydeder. İyi bir yazar, budamayı öğrenerek; süs, betim, anlatı ve özellikle derin anlam ve duygu öğelerini atarak daha iyiye ulaşır. Peki, geriye kalan nedir? Öyküdür. Öykü nedir? Öykü, hedefine ulaşmaya çalışırken kahramanın başına gelen önemli olaylar dizisidir. Buradaki önemli nokta, Aristoteles'in de söylediği gibi, yazara ne olduğu değil, kahramana ne olduğudur. Böyle bir öyküyü yazarken, görme yetisine sahip olmak şart değildir; düşünme yetisine sahip olmak gerekir.