Ağrı’dan Doğubayazıt’a
1829 yılında ilk kez karşılaştığı Ağrı Dağı’na hayranlıkla bakan ünlü Rus Şair Puşkin şöyle demiş: “Efsanevi dağa var gücümle baktım”. Halk ozanlarının söylenceler düzdüğü dağ, kendisine var güçle bakılmasını hak ediyor gerçekten de… Çünkü burası Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı Efsanesi” adlı kitabında anlattığı gibi aşka ve inanca bolca konu olan yerlerden biri. Bu görkemli dağ, Hristiyanlar tarafından da kutsal kabul ediliyor. Ayrıca bölgenin, Mem ile zin, Kerem ile Aslı, Siyabend ile Hace gibi Anadolu kültüründe önemli bir yere sahip olmuş pek çok aşk hikâyesine de hayat verdiği biliniyor.
Ağrı Dağı ile Doğubayazıt arasındaki sulak alanlar, kuş gözlemcileri için gerçek bir hazine. Tendürek dağlarından gelen akarsularla beslenen bu alanlarda çayır delicesi, erguvani, balıkçıl, boz ördek ve kızıl gaga başta olmak üzere onlarca kuş türüyle tanışmak mümkün. Bu muhteşem dağı fotoğrafladıktan sonra, İshak Paşa Sarayı’nın yolunu tutuyoruz. Dev volkanik kütleleriyle çevrelenen saray, Doğubayazıt’taki ıssız bir platonun kıyısında masalsı bir zarafetle yükseliyor. 1685 tarihinde Çolak Abdi Paşa’nın girişimleriyle yapımına başlanan sarayın tamamlanması tam 99 yıl sürmüş. Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin eşsiz bir sentezini sergileyen saray, 7 bin 600 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuş. Sarayın çevresi ise bir açık hava müzesi gibi: Urartu Kalesi, Eski Bayazıt Cami, Ahmedi Hani Türbesi, Keşişin Bahçesi… Her biri ziyaretçilerini bekliyor.