Fususu'l Hikem

Muhyiddin İbn Arabi

En Beğenilen Fususu'l Hikem Gönderileri

En Beğenilen Fususu'l Hikem kitaplarını, en beğenilen Fususu'l Hikem sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Fususu'l Hikem yazarlarını, en beğenilen Fususu'l Hikem yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İbnü'l-Arabî varlık anlayışının sonucu olarak üç anafikre ulaşır: Birincisi, bilgi görüşünün esasını belirler. Bunu "Bir şey kendisini bilir” şeklinde ifade etmiştik. Bu cümle "Kendisini bilen Rabbini bilir” anlamındaki hadisin farklı bir yorumudur. Ancak İbnü'l-Arabî, hadise bilgi görüşünün gerektirdiği birtakım sonuçlan dayandırır. Bunlardan birisi, insanın bir şeyi ancak kendi vasıtasıyla bilmesidir; çünkü insanın bir şeyi bilmesi, kendisiyle o şey arasında bir ilişkinin bulunmasına bağlıdır. Bu durumda ilişki, karşılaştırma ve kıyas yapmayı sağlayan şeydir. Bir şeyi bilmemek ise, insanın o şeyle arasında bir ilişkinin bulunmayışı demektir. Öyleyse insanın bildiği ve bilmediği şeylerden söz etmek, sûfilere göre, ilişki içinde olup olmadığı şeylerden söz etmek demektir. Konevî, bu ilişkiyi bilgi araçlarımızla ilgili olarak ele alır: Göz aşın büyüklükteki bir şeyi göremeyeceği gibi çok küçük bir şeyi de göremez ya da çok uzak bir şeyi göremeyeceği gibi kendisine çok yakın bir şeyi, söz gelimi bizzat kendisini de göremeyecektir. Kulak, belirli bir ölçünün dışındaki sesleri duyamaz. Akıl, kendi ölçü ve yargılannın dışındaki şeyleri bilemez ve anlayamaz vs. Bütün bunlarda algı gücü, ilişkili olduğu şeyleri algılayabilir. İbnü'l-Arabî bu durumu bilginin esası sayar ve buradan "Bilmek, ilişkiyi bilmektir” şeklinde başka bir ilke çıkartır. Bütün bu durumlarda İbnü'l-Arabî'nin ’’orta terim” vasıtasıyla "bir bilinenden bilinmeyene ulaşmak” şeklindeki kıyasın biçimsel yapısından hareket ettiği açıktır.
Eşi benzeri olmayan Yüce Allah, sonsuz isimlerinin taayyün âlemindeki suretlerini, varoluşsal modellerini görmek istedi. Bir başka ifadeyle söylersek, şöyle diyebiliriz: Allah varlık ile nitelenmesinden ötürü, var olanların âleminde kendini görmeyi ve bu görüş ile de kendi sırrını kendisine açıklamayı diledi. Bir varlığın kendi benliği ile kendi nefsini görmesi, sözgelimi bir aynada kendi nefsini seyretmesine benzemez. Çünkü seyredilen yerin verdiği biçimde, seyredenin kendi benliği görünür. Böylesi bir yer olmasaydı ve Allah'ın onda tecellisi bulunmasaydı, herhangi bir suret bir şekil görünmezdi.
Sayfa 11
Reklam
Öyleyse Allah'ın nefsini bilmek isteyen kişi, alemi bilmelidir. Çünkü nefsini bilen, orda beliren Rabbini de bilir.
Sayfa 124Kitabı okudu
emir, âlem denilen aynanın cilâlanmasını gerekli kıldı. bundan dolayı âdem bu aynanın cilâsı ve bu suretin ruhu oldu.
Sayfa 28 - epub — ataç yayınları.Kitabı okudu
Böylece konum bakımından daha üstün olan, malıyla ve makamıyla diğerini insanlığı yönünden emri altına alırken emri altına giren de ya korkarak ya da bir şey umarak hayvanlığı yönünden -insanlığı yönünden değil- onun emri altına girer. Dolayısıyla ona benzeri olan kimse boyun eğmemiştir.
Sayfa 193 - Alfa, Ekrem Demirli
Bakara, 2/30) [Hâlbuki biz Seni hamd ile tesbîh ediyoruz ve Seni takdîs ediyoruz.] dediler. Ve tenzîh ma’rifet-i ilâhiyyenin yarısıdır. Zîrâ akıl, mücerred olarak [22/7] kendi nefsiyle olduğu vakit, ulûmu na- zar-ı aklîsinden alır. Bu sebeble de onun Allah Teâlâ’ya ma’rifeti teşbîh üzerine değil, tenzîh üzerine olur. Nitekim akl-ı nazarîlerine tâbi’ olan ulemâ-i zâhir dahi teşbîhden ürküp tenzîh ederler; ve onların teşbîhden zevkleri yoktur.
Sayfa 1165 - Yazma eserler kurumu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.