Dün, 4 yaşındaki Bosnalı çocuk bütün masumiyetiyle annesine, "Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne? " diye sorduğunda ümmet olarak hesap sorabilseydik şayet, Halepçeli çocuk, " Anne elma kokusu geliyor" diyerek, kimyasal bombayla annesinin kucağında öldürülmezdi. Ve yine İdlib'de kimyasal gazla katledilen çocuklar, bebekler, bugünlere ertelenen hesaplar üzerinden katledilmezlerdi. Felluce'de, Rakka'da, Doğu Guta'da işlenen katliamlar karşısında durabilseydik... Üç yaşındaki Suriyeli bebek Aylan Kurdi'nin cesedi sahile vurduğunda ümmet olabilseydik, bugün yaşananların utancını değil, izzetini yaşardık! Sahile vuran sadece bir bebek cesedi miydi sizce? Yoksa denizin bebek cesetlerinde kirlerini dışarı attığı insanlık mı? Modern dünya bir bebek cesedinde kıyıya vurdu o gün... Müslüman dünya da bu kirlenmişliğin içindeydi. Ya Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de enkaz altından çıkartılamayan cesetler, parçalanarak toza dumana karışan insan uzuvları! Aman Allah'ım! Herhangi bir şeyden bahseder gibi bahsetmek... İnsanlığın dibe vurduğu an. Benzer hikayenin çocuğu olan Aliya, "Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın; çünkü unutulan soykırım tekrarlanır." uyarısını, Srebrenitsa'dan bugünlere haykırarak vasiyet bırakıyordu. Yetimlerin mektebi Gazze, vasiyeti yineliyor; Gazze bizi eğitiyor!
Müslümanlar yeryüzünde insanlığın vicdanı olmak zorundadır. Her nerede bir zulüm varsa Müslüman vicdanı haksızlığa karşı oradan ayağa kalkmalı, kıyam etmelidir. İşte duyarlılık budur ve ümmet bilincinin başladığı yer de burasıdır.
Öfkeyi eken de yeşerten de Batı iken, öfkenin kökenlerini İslam'da arama gayretkeşliği tam anlamıyla insanlığın vicdanını, aklını yok sayma yüzsüzlüğüdür.