Tuhaf, yürümek siste!
Taş toprak tek başına
Ağaç ağaca gizde
Her biri tek başına.
Dünya dostlarla dolu
Yaşam gülerse yüze
Sis tutmuşsa sağı solu
Seslenmek boşuna, “Gelsenize!”
Bilge olacak nerden
Tanımazsa karanlığı insan
Karanlık kaçınılmaz, usulcacık
Ayırır onu herkesten.
Tuhaf yürümek siste
Yaşamak tek başına
İnsan insana gizde
Herkes tek başına.
Tek başıma ilerlerken aklıma geldi, bugüne kadar gerçekte bütün yolları böyle yalnız yürümüştüm; gezintilere tek başıma çıktığım gibi, yaşamımın bütün adımlarını tek başıma atmıştım. Dostlar, akrabalar, kendileriyle iyi konuşup görüştüğüm tanışlar, sevgililer hep benimle beraber olmuş, ama asla beni bütünüyle sarıp sarmalayamamış, hiçbir zaman içimdeki boşluğu dolduramamış, izlediğim yollardan ayırarak başka yollara çekip alamamışlardı beni. Kim bilir belki de herkesin izleyeceği yol, fırlatılıp atılmış bir ok tarafından çizilmişti önceden; ister alınyazısı denen şeye kafa tutsun, ister yaltaklansın ona, herkes çoktan belirlenmiş bir çizgi üzerinde sürüklenmekteydi belki. Ama hiç değilse yazgının içimizde saklı yattığına, dışarıda aranmamsı gerektiğine kuşku yoktu.
Bazen şu ya da bu davranışta bulunur, şuraya buraya girip çıkar, şu ya da bu işi yaparız ve hepsi kolay gelir bize, zahmet vermez, adeta bir yükümlülük gibi duymayız hiçbirini, sanki bütün bunlar başka türlü de gerçekleşebilirmiş gibi görünür. Bazen de öyle saatler vardır ki olup biten hiçbir şey olduğundan bir başka türlü olamaz gibidir; hiçbirini kolay bulmaz, hepsini bir yükümlülük gibi duyumsarız, her soluk alıp verişimiz, bizim dışımızdaki güçlerce belirlenmiştir adeta ve yazgı denen şeyin ağırlığını taşır üzerinde.
Yaşamımızda iyi diye nitelediğimiz ve betimlemelerinde güçlük çekmediğimiz davranışlarımızın hemen hepsi "kolay" eylemler içine girer ve bizim tarafımızdan yine kolayca unutulur. Ama söz açmakta zahmet çektiğimiz öbür eylemler asla çıkmaz belleğimizden, bunlar sanki her şeyden çok bizimdir ve yaşamımızı oluşturan günlerin üzerine boylu boyunca düşer gölgeleri.