Yüzyıldan beri işçiler bu olağanüstü gelişen refah ve zenginlikten hak ettiği payı alabilmiş miydi?
Özgürsünüz diyerek, işçileri bir köşeye atmışlardı.
Yakalarını asla sıyıramadıkları açlıktan ölmeye özgürdüler.
Yiyip içip keyiflerine bakan, seçildikten hemen sonra yoksulları eski çizmeleri kadar bile hesaba katmayan bu yiyici takımını seçmek teknelerine bir ekmek olsun getirmiyordu.
"Yüz yıldır olağanüstü bir biçimde artan zenginlik ve refahtan emekçilerin makul bir pay aldıkları söylenebilir miydi? Özgür oldukları söylenerek işçiler bir kenara atılmıştı, evet, onlara açlıktan ölme özgürlüğü tanınmıştı, onlar da bu özgürlüğü doyasıya yaşıyorlardı. Seçildikten sonra yoksulları eski çizmeleri kadar bile önemsemeyen ve ceplerini doldurup keyiflerine bakan alçaklara oy vermek karın doyurmuyordu. Hayır, bu işe ister yasalar uyarınca yapılacak iyi niyetli bir anlaşmayla, isterse her şeyi yakıp yıkarak şiddet yoluyla bir son vermek gerekiyordu."
Her şeyi düşünmenin ve her şeyi öğrenmenin zamanı gelmedi mi? bir toplum kokuştuğunda, toplum düzeni sarsıldığında gözlemcinin ve düşünürün görevi ortaya çıkan her yeni yarayı, beklenmedik her yeni sarsıntıyı not etmektir... Bir dünyanın yıkıntıları üstünde yaşıyoruz. Görevimiz bu yıkıntıları açık yüreklilikle incelemektir, korkmadan ve yalan söylemeden... Geleceğin dünyasını ancak böyle kurabiliriz.
“Bir de kasaba uğrasan... bir parça dana eti alırsın, ha? Ne zamandır eve et girmedi.”
Maheu bu kez kafasını kaldırdı: Demek mirasa konduğumu sanıyorsun...
"İşçiler açlıktan kırılırken, onlar hâlâ balık mı yiyorlardı? Hep böyle balık yiyemeyebilirlerdi, yoksulların da sırası gelecekti. Étienne’in tohum halinde ektiği fikirler bu isyan çığlığında yeşeriyor, serpilip gelişiyordu."
"Nasıl olurdu! İşçilerin düşünmeleri yasak mıydı? Asıl, işçiler düşünmeye başladıkları için yakında her şey değişecekti. İhtiyarın zamanında, madenciler hep yerin dibinde, gözü kulağı dışarıda olup bitene kapalı bir hayvan, bir kömür çıkarma makinesi gibi
yaşıyorlardı. Bu yüzden yönetimdeki zenginler işçilerin iliğini kemiğini rahatça sömürüyor, onları diledikleri gibi alıp satıyorlardı: İşçiler bu durumun farkında bile değillerdi. Ama artık yerin altındaki madenciler uyanıyor, gerçek birer tohum gibi toprakta yeşeriyorlardı; bir sabah tarlaların ortasında bitiverdikleri görülecekti: Evet, insanlar yetişecekti, adaleti yeniden sağlayacak bir insan ordusu bitecekti topraktan."