Hangi budala söylüyordu mutluluğun yeryüzündeki zenginliklerin eşit oranda paylaştırılmasına bağlı olduğunu! Bu boş devrimci düşler şu anki toplumu yıkıp yerine başkasını getirebilirdi, ama herkesin lokmasından bir parça alıp ötekilere vermekle insanlığın ne acısını eksiltebilir, ne de sevincini artırabilirdi. Hatta yeryüzündeki mutsuzluğu çoğaltırdı belki, içgüdülerin o dingin doyumundan ayırıp, tutkuların doyumsuz acısına yükselttiği gün, belki de yeryüzündeki köpekleri bile umutsuzluktan acı acı uluyacak hale getirirdi. Hayır, hayır, en iyisi hiç dünyaya gelmemekti, ya da geleceksen, bir ağaç, bir taş olarak, daha da iyisi gelip geçenlerin topukları altında ezilen, kan dökmeyecek bir kum tanesi olarak gelmekti.
"nisan güneşi olanca görkemiyle gökyüzündeki tahtına kurulmuş, dört bir yana ışık saçıyor, doğum sancılarıyla kıvranan toprağı ıslatıyordu. toprak ananın verimli bağrından yaşam fışkırıyor, tomurcuklar çatlayıp yeşil yaprak halini alıyor, tarlalar, başvermek için sabırsızlanan tohumların itişiyle ürperiyordu. tohumlar şişiyor, çatlıyor, sıcağa ve ışığa kavuşmak üzere toprağı yarıp dışarı fırlıyordu. özsuyu, büyük bir coşkunluk içinde, hışır hışır yükseliyor, çatlayan tomurcukların sesi yeryüzünü kaplayan bitmez tükenmez bir öpücük halinde uzayıp gidiyordu. arkadaşları durmadan kazma sallıyor, her an yüzeye yaklaşıyorlarmış gibi, kazma sesleri gittikçe belirginleşiyordu. cana can katan o nisan sabahında, gökteki alevli yıldızın gönderdiği ışınlarla yanıp tutuşan uçsuz bucaksız ovanın dört bir yanından derin bir uğultu yükseliyordu. insan bitiyordu topraktan, gelecek yüzyılda ürün vermek üzere yavaş yavaş filizlenen, pek yakında yerküreyi sarsarak başverecek olan, öç almak için yanıp tutuşan, kapkara bir insan ordusu boy atıyordu."
Bir sürü değişik soru dolaşıyordu zihninde; neden insanların bir bölüğü yoksul, bir bölüğü aşırı zengindi? Neden birinciler ikincilerin çizmesi altında eziliyor, bir gün onların yerine geçebilme umudu beslemeden ha bire acı çekiyordu?