Beklemek umudun pınarı, insan olmanın kaçınılmaz yazgısıdır. Doğar doğmaz ölümü bekleyen insan, nihayeti sorgular ve nihayete ermek ister. Bu nedenle sonu gelmeyen işler ve düşünceler onu asla tatmin etmez. İmkansızı beklemeye başlar.
Kierkegaard, "...herkes bekleyişi kadar büyüktü. Biri olabilecek olanı beklediği için, diğeri ebedi olanı beklediği için büyüktü; oysa imkansızı bekleyen herkesten büyüktü," der.
Şövalye: Bilgi istiyorum, inanç değil, varsayımlar değil, bilgi. Tanrı elini bana doğru uzatsın, kendini açığa vurup benimle konuşsun istiyorum.
Ölüm: Ama sessiz durur o.
Şövalye: Karanlıkta ona doğru haykırıyorum ama sanki hiç kimse yok orada.
Ölüm: Hiç kimse yoktur belki de.
Şövalye: Yaşamak iğrenç bir yılgı öyleyse. Kimse ölümün karşısında, her şeyin bir hiç olduğunu bilerek yaşayamaz.
Ölüm: İnsanların çoğu ölüm ya da yaşamın boşluğu üzerine kafa bile yormaz.
Şövalye: Ama bir gün yaşamın o son ânına varıp karanlığa doğru bakmak zorunda kalacaklar.
Ölüm: O gün geldiğinde...
Şövalye: Korku içindeyken, bir görüntü yaratırız, sonra da Tanrı deriz o görüntüye.
Korku ve endişe duyduğumuz için sınırlar inşa ederiz ve aslında gerçekte hiç var olmayan bu sınırların bizi engellediğini düşünmek yerine, koruyup kolladığını varsayarız.