"Unuttukları bir şey var," dedi. Sağlam kalan gözünde bir umut ışığı yanıyordu. Diğer gözü, artık tamamen kapanmıştı.
Grubun diğer üyeleri, şaşkın şaşkın bakıştılar. Hiçbiri düştükleri bu açmazdan bir çıkış yolu göremiyordu.
"Neymiş o, Halt?" diye dalga geçercesine sordu Evanlyn.
Sözlerinin çok ciddiye alınmadığını fark eden Halt, başını kaldırıp prensesi dik bakışlarla süzdü. Ardından da kelimeleri vurgulayarak konuştu.
"Will, hâlâ dışarılarda bir yerde."
Gilan, Hasson'un çift kabzalı kılıcının yükselişini çaresizce izliyordu. Genç Orman Muhafazı'nın yüzü, yaşadığı dehşetten dolayı çarpılmıştı. Öğretmeni ve arkadaşı olan adamın ölümünü, hiçbir şey yapamıyor olmanın verdiği çaresizlikle yüreği burkularak izliyordu. Halt' un adını haykırmak istediyse de boğazı tıkandı ve gözyaşlarının akmaya başladığını fark etti.
Kılıç hâlâ yükseliyordu. Aşağı inip hızla hedefine varması an meselesiydi artık.
Ancak birden, kılıç daha da yükselmeye, cellâdın ölümcül darbesine başlayacağı noktanın da gerisine doğru düşmeye başladı.
Kalabalığın içinden şaşkın feryatlar yükseldi. Gilan, kaşlarını çattı. Hasson ne yapıyordu böyle?
Kollarını başının üstüne kaldırmış olan cellât geriye doğru hafifçe sendeleyerek büyük bir gürültüyle sırt üstü platforma devrildi. Platformdakiler de artık meydanda toplanan kalabalık gibi cellâdın göğsüne derinlemesine saplanan gri uçlu oku görebiliyordu. Yaşamını o anda yitiren Hasson'un kılıcı elinden kayarak gürültüyle platformun zeminine düştü.
"Will bu!" diye bir çığlık attı Gilan.
"Her zaman bir sorun çıkacakmış gibi hareket et," dedi. "İnan bana, sorun çıkmazsa hiçbir şey kaybetmezsin. Ama eğer çıkarsa, sorunu karşılamaya hazırsın demektir."