Goriot Baba kitaplarını, Goriot Baba sözleri ve alıntılarını, Goriot Baba yazarlarını, Goriot Baba yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Başınıza bir dert gelmeyegörsün, her zaman gelip bunu size yetiştiren, elindeki hançeri yüreğinize saplayıp büken, üstelik de sizi hançerin sapına hayran bırakmaya çalışan bir dostunuz bulunur."
"Haber verin onlara, can çekişmelerimi zorlaştırıyorlar. Bir tek suçta bütün suçları birden işliyorlar. Gidin, onlara söyleyin, gelmemek adam öldürmekle birdir."
Gençlik adaletsizliğine doğru yöneldiği zaman, bilincin aynasına bakmayı göze alamaz, oysa olgunluk çağı kendini bu aynada görür. Yaşamın bu iki evresi arasındaki bütün ayrım buradadır.
Balzac kitaplarına hep önyargılı olmuştum, Görsel yayınlarının dünya klasikleri arasında elimin gitmediği kitaplardan biriydi Goriot Baba. Kitap bitince üzüldüm, ben de sana haksızlık yapmışım, tüm dünyanın yaptığı gibi. Kitap bitince tek düşündüğüm şey; bu hayattan kim bilir ne kadar Goriot Baba'lar geçtiğiydi. Değeri bilinmeyen, emekleri boşa giden. Bir baba daha ne yapabilir ki sorusunun cevabı gibi bir kitap.
Burdan sonrası biraz spoiler içerecek ama yazmazsam da olmaz.
Ölüm döşeğindeki sahneyi babam ve oğlumun "ona bir oda ver baba" sahnesi gibi canlandırdım hayalimde. Hayatını kızlarına adamış, varını yoğunu ayaklarına sermiş, ölmesine kısa süre kala kuru ekmeğe dahi razı gelerek kızının baloya şatafatlı bir kıyafetle gitmesini sağlamış bir babanın; ölüm döşeğinde kızlarını görmek için verdiği çaba, o son yakarışlar...
Baba dediğin zengin olmalıydı demesi. Bir yandan son nefesinde kendisini görmeye gelmeyen kızlarına gönül koyup lanet ederken, bir yandan onları bu hale getiren, şımartan bendim demesi.
Ve Eugene, kitabın bir diğer güzel adamı. İnsanlığın öldüğü pansiyonda, iki çift güzel laf karşılığında Goriot Baba'ya elinden gelenden fazlasını yapan adam. Köhneleşmişliğin ortasında ayakta kalmaya çalışan insanlık. Umarım devamında Paris seni bozmamıştır.
Goriot BabaHonore de Balzac · Görsel Yayınları · 199215bin okunma
Bakın, bir düşüncem var benim. Gidip büyük bir toprak üzerinde, örneğin Amerika'da, güneyde, yüz bin dönümlük bir yerde, ataerkil bir ömür sürmek. Orada çiftlik işletmek, köleler almak, bir yandan krallar gibi yaşayıp her istediğimi yaparken, insanların alçıdan yapılmış bir inde sıkıştıkları bu yerlerde tasarlanmayacak bir yaşam sürerken, bir yandan da öküzlerimi, tütünümü, ağaçlarımı satıp birkaç milyoncuk kazanmak istiyorum. ...
Şu sırada elli bin frangım var, bu da bana en fazla kırk zenci sağlar. İki yüz bin frank gerek bana, çünkü ataerkil aile zevkimi karşılamak için iki yüz zenci istiyorum. Biliyor musunuz, zenciler hazır çocuklardır, istediğiniz gibi kullanırsınız, meraklı bir savcı çıkıp hesap da soramaz. Bu kara sermayeyle, on yılda üç dört milyon yaparım. Başarıya ulaştım mı hiç kimse: "Kimsin sen?" demez. Birleşik Devletler yurttaşı Bay Dört-Milyon olurum.
Burada nasıl ilerlenilir biliyor musunuz? Ya deha parıltısıyla, ya da ahlaksızlığın verdiği beceriklilikle. Bu insan kitlesinin içine ya bir top mermisi gibi düşecek, ya da veba gibi sızacaksınız. Dürüstlük hiçbir işe yaramaz. Dehanın gücü altında ezilirler, ondan nefret eder, kara çalmaya çalışırlar, çünkü paylaşmadan alır; ama dayandı mı eğilirler önünde; kısacası, çamura gömemeyince, diz çöküp taparlar. Ahlaksızlık alıp başını yürümüş, yetenek ender. Her yanı dolduran yeteneksizliğin silahıdır ahlaksızlık, her yanda onun sivri ucunu göreceksiniz.