Ortaçağda Sanat, Felsefe ve Din Arasındaki Benzerliklerin İncelenmesi

Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe

Erwin Panofsky

Featured Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe Posts

You can find Featured Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe books, featured Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe quotes and quotes, featured Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe authors, featured Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe reviews and reviews on 1000Kitap.
Reklam
Peter Aurelius’un dediği gibi “her şey yalnızca kendinden ötürü tektir, başka hiçbir şeyden değil”.
Skolastik öncesi düşünce akıl ile inancı geçirimsiz bir duvar ile bir birinden ayırmıştı; tıpkı Romanesk bir yapının, binanın içinde de dışında da bulunsak, bize sı­nırları kesin bir biçimde belirlenmiş ve geçirimsiz bir hacim izle­nimi veriyor olması gibi. Mistisizm aklı tamamen inancın içine itti; nominalizm ise akıl ile inancı tamamen birbirinden ayırdı.
Mistisizm aklı tamamen inancın içine itti; nominalizm ise akıl ile inancı tamamen birbirinden ayırdı.
On iki ve on üçüncü yüzyıllar mimarlığında birbirinin alternatifi olan “her şey fonksiyon-her şey görüntü” ikilemi, olsa olsa aynı dönemin felsefe­sindeki “her şey gerçeği aramak - her şey entelektüel jimnastik ve gü­zel söz söyleme sanatı” ikilemi kadar bir gerçekliğe sahiptir.
Reklam
Bildiğimiz kadarıyla, Surger’nin St. Denis’sine kadar, batı fasatları bir gül pencereyle değil, normal bir pencere ile delinirdi. Surger, belki de Beauvais’daki St. Etienne’in kuzey transeptinde yer alan muhteşem örnekten esinlenerek, St. Denis’nin batı fasatı için bu motifi benimsedi ve bu muhteşem “hayır”ı (Non), alışılagelmiş büyük pencerenin “evet”i (Si) üzerine yerleştirdi. Bu buluşun daha sonraki gelişimi büyük güçlüklerle karşılaştı.Gülün çapı, göreceli olarak küçük tutulursa (Senlis’de olduğu gibi), gül pencerenin gerek her iki yanında, gerekse altında hantal ve “Gotik’e aykırı” duvar alanları kalacaktı. Eğer gül orta nefin genişliği kadar büyütülse, bu kez de içeriden bakıldığında orta nef tonozu ile çeliş­me eğilimi gösterecek, dışarıdan ise cephe payandaları arasında ola­ bildiğince geniş bir açıklık gerektirecek ve böylece yan portallar için ayrılan alanları rahatsız edici biçimde daraltacaktı. Bunların dışında, yalıtılmış bir dairesel birim kavramının kendisi, genelde Gotik an­layışın idealleriyle, özelde de bir Gotik cephe idealiyle (iç mekanın yansıtılması) çelişmekteydi.
Biz, doğal olarak perspektifi sadece iki boyutlu sanatların bir aracı olarak düşünürüz. Ancak, bu yeni görme biçimi -veya daha doğru bir deyişle görme sürecinin kendisine dayanarak tasarla­ma - diğer sanatları da zorunlu olarak değiştirdi. Heykeltıraş ve mimarlar da biçimlendirdikleri formları artık yalıtılmış hacimler olarak değil, kapsamlı bir “resimsel mekân” (her ne kadar resimsel mekân kendini aslında izleyicinin gözünde oluşturuyorsa da) ola­rak tasarlamaya başlamışlardı. Üç boyutlu medya da resimsel bir deney için materyal sağlar. Bu pitoresk ilke, tipik bir on beşinci yüzyıl “Schnitzaltar”ı olan Claus Sluter’in Champolunün sah­neye benzeyen portalında ya da balkondan yukarıya ya da aşağıya doğru bakan süsleme figürlerinde olduğu kadar ileri götürülmüş olmasa da, bütün geç Gotik heykeli için geçerlidir. Bu, aynı za­manda İngiltere’nin “Prependicular” mimarisi ile Cermen ülkele­rindeki “hall church”' ve “yarı hall church”lerin yeni tipleri için de geçerlidir.
“Bağımsız olarak inşa edilen kaburgalar” (arcus singulariter voluti), zarif profilleri­ nin bize göründüğünden çok daha sağlam ve ağırdırlar. Bu kaburgaların oluşturduğu iskelet, tonozların el ile aletsiz olarak örülebilmesini ve böylece de iskele kurulmasında daha fazla işgücü ve ahşap tasarrufu sağlanmasının yanı sıra, tonoz örtünün kalınlığı­nı azaltarak da önemli bir teknik avantaj sağlamıştır. Karmaşık mo­dern hesaplamalara göre, bir kemer diğerinden iki kat daha kalınsa, ceteris paribus* ondan iki kat daha güçlüdür. Bu da demektir ki ka­burgalar tonozu güçlendirmektedir. Bu basit sonuç, Gotik inşacılar tarafından ampirik olarak gayet iyi biliniyordu ve yazdıkları yazı­larda da doğru olarak kabul ediliyordu.
Sayfa 43 - *Tüm diğer koşullar eşitse.Kitabı okudu
Doğaldır ki kişi, ancak olabildiğince sınırlan­dırılmış belli bir alanda uzman olabilir ve uzmanlık alanı ötesinde gezindiğinde (ultra crepidam) eksik ve genellikle ikincil bilgilere da­yanmak zorunda kalır. Çok az kişi paralel gitmeyi reddeden olguları yok sayma ya da hafifçe saptırma günahından kendini kurtarabilir. Bulduğumuz gerçek bir paralellik bile, nasıl oluştuğunu kafamızda tasarlayamazsak, bizi gerçek anlamda sevindiremez.
52 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.