"Hayatında açlığı tatmayan, soğuk havanın ayazında titremeyen, gece şafağa kadar uykusuzluk çekmeyen biri, nasıl toplumdan, sıcaklıktan ve güneşin ışıltısından haz alabilir?"
Bir dağın ücra bir yerinde, köpürerek akan berrak bir pınar gibiyim. Soğuk ve temiz bir su; hayat veren canlılık veren bir su... Dağlardan akan kızgın ve gürüldeyen su... Kayaları aşıp, çalıları kökünden koparır, taş parçacıklarını yerinden sürükler, ovaya vardığında sakinleşir, huzur bulur; çimenleri güzelleştirir, çiçeklere canlılık verir, beraberinde bereket getirir. Aynı su lagüne girdiğinde ve gölün kokuşuk diplerinde kaldığında bataklığa dönüşür; Bu su tuzlu çöllere girerse yer dibine sızar ve artık yeryüzünde ondan eser kalmaz. Ancak yerin derinliklerine oturunca tekrar saf ve berraklığını kazanır. İşte bu benim hayatımdır. Aynı saf temiz su çeşitli şekillere girebilir. Artık hangi çelişkiden söz etmeliyiz?